Günün sıcağı hala genzini yakıyordu insanın.Bir yel çıkmıştı günün akşam saatlerinde.Sıcaktan bir yel...Estikçe Ayla'nın sıcaktan terleyip yüzüne yapışmış saçlarını hafif hafif okşuyordu.Aldırış etmeden tulumbadaki suyu çekmeye çabalıyordu var gücüyle.Güne erken başlasa da evin işine zor şer yetişiyordu.Akşam yemeği yoktu henüz ortalıkta.Aydan'a tembihlese de kapının önü süpürülmemiş,dedesinin yine göğsü ağrıdığından bahçedeki sebzeler sulanmamış,Aylin öğlen uykusuna yatmamış.Bundan mütevellit patates başağından döndü döneli bir oraya bir buraya koşturuyordu.Unutmadıklarıyla el mecbur yüklenmişti ya sorumluluklar bir bir üstüne,incindiklerini bir inci kolye yapıp takmıştı boynuna.Ondan olacak ki zor gelse de ah edecek değildi.Düşse tutanı olmayacaktı,kaldıranı olmayacak,düştüğü gibi düşecekti el kadar olan kardeşleri.Biliyordu.
En çok bir öksüzlük,bir yetimlik boynunu bükmüştü ya...
Birbirine perçinlenmiş çalılardan olma süpürgeyi hayli hararetli savururken kapı önünde düşünüyordu Ayla.Aslen birden fazla şey.Dedesinin üç aylık maaşıyla üç haftayı zor edişlerini;yaşlı adamın beş çocuktan geri kalan üçüne yetmek için sıcakta,yol kenarında karpuz satarken kalp krizi geçirmesini,babaları bir anneleri ayrı olan amcalarının yetim kalmış başlarına zırnık koklatmayışını,Aylin'in muhtaçlığını,Aydan'ın avareliğini...Çok şey düşünüyordu Ayla.En çok okumak isterken böylesinin zor olacağının bilincinde yaz tatilinin bitmesine yine kalan günleri sayıyordu.Sanki okuduğu kitaplarda en tastamam olan oydu,tuttuğu kalem bileğini kuvvetlendiriyordu sanki.O yüzden olacak ki okulların açılmasını beyhude bir umutla bekliyordu işte.
Bahçenin yanındaki yığmanın altından biraz odun koydu kovaya.Çakmağı da pencerenin önünden aldıktan sonra oturdu tahta oturağa.Kerpiçten ocağın eskimiş tenekeden kapağını kenara iteledi önce.Odunları bir güzel istifledi.Eskimiş bir tülbent parçasını tutuşturup koydu odunların orta yerine.Bir güzel alev alan ocağa öyle bakakaldığından bir haber patates salatası yapmayı düşledi.Evde olmayanları olanlardan çıkarınca yine hayata borçlu çıktığından pek de çok seçeneğinin olmadığının pek tabi farkındaydı.Ağrıyan kollarıyla,sızım sızım sızlayan dizlerinden destek alarak kalktığından gördü tahta kapıdan girmiş ta yanına kadar gelmiş olan Aydan'ı.
"Yine neredeydin sen?Çocuğu bir başına bırakıp nereye gittin ?"diye sordu elinde bezden bebeğiyle ona iri iri yeşil bir vadiyi andıran gözleriyle bakan kız çocuğuna.
"Dedem evdeydi ya."
"Yaşlı adam kendine zor bakıyor çocuğa nasıl baksın."
"Aman abla sen de."dedi omuz silkerek.Üzerinde Ayla'nın eskisi,rengi solmuş yeşil bluzun bir kolu kaykıldı Aydan'ın daha ufak omuzlarında.
"Topla şu saçlarını."dedi kızın salık,ta beline kadar olan saçlarını kast ederek.
"Cık ."diye bir ses çıkardı Ayla.
"Eğer o saçlarına bir daha bit düşsün gaz yağı sürmeye bile tenezzül etmeden kökünden kesmiyor muyum sen gör bakalım."
"Ama böyle daha güzel saçlarım."
"Hem sen neredeydin bana bir de bakalım?"
"Emmimgile gittiydim."
"Sana oraya gitme demedim mi ben?"Diye çıkıştı Ayla.Örgüsünün ucundaki tokayı çıkardıysa da sımsıkı örülmüş saçları hemen salıvermedi kendini.Aydan'ın saçlarına davranınca kaçmaya kalktı küçük kız.
"Salkım saçak gezme diyorum sana!"diye söylenen ablasına dayanmak zor gelince eteğindeki taşlar döküldü Aydan'ın.Bebeği Asya'nın arkasına gizlediği küçük paketteki un gürültüyle yere düştü.