Jongdae yatağından müthiş bir sarsıntı, bedenindeki haz dolu titremeyle uyandı.
"Muhteşemdi!"
"Korkunçtu!"
Kalbi tıpkı maraton koşusundan yeni çıkmış bir sporcu gibi çılgınca atmaya devam ederken bir yandan da yaşadığı bu deneyim, dudaklarından bir süre düşmeyecek olan sırıtışına yer veriyordu. İkizinin cevabını yeni yeni idrak edebildi. Kafası karışmış bir şekilde kaşlarını çattı.
"Korkunçtu, derken?"
"Evet, resmen oturup iki saat bir kadına ilanı aşkını itiraf etmeni izledim." dedi Chen. Sesinde iğrenirmiş gibi bir hâl vardı. "Bu benim için ne kadar zordu biliyor musun?"
"Sadece erkeklerden hoşlanıyor olman benim sorunum değil, Chen." diye cevapladı ikizini Dae, yatağında doğrularak. Hafif alaylı bir biçimde söylemişti gözlerini devirirken. Chen ise Jongdae'nin aksine şu an ters davranmaya oldukça müsaitti.
"Diyene bir bak, sen de erkeklerden hoşlanıyorsun."Dae "Ama tamamen değil!" dedi sesini yükselterek. Sabahın bu erken saatlerinde annesinin veya babaannesinin yüksek sesini duyması, onu endişelendirecek son şeydi belki de.
"Ne fark eder? Biseksüel olduğunu biliyorsun."
"Evet, neyse ne."
Jongdae sinir bozucu türden olan bu tartışmayı ikiziyle daha fazla devam ettirmek istemiyordu. Yatağından yavaşça kalktı, hâlâ yorgun olan gözkapaklarını zar zor açarak gardırobuna yöneldi ve okul kıyafetlerini çıkardı. Dolabın kapağını kapattığında gözleri kendi yansımasına takıldı birkaç saniyeliğine. Zamanla, gerçek gibi olduğuna yemin edebileceği rüyasının parçaları gezinmeye başladı karmaşık zihninde. Lophenia'yı anımsadı. Derin bir nefes aldı gözlerini ovuştururken. Eli ceketine değdiğinde kurumaya direnen, hafiften yaprakları sönük bir renge dönmeye başlayan papatyayı cebinde gördü ve eline aldı. Biraz daha oyalanırsa okula geç kalacağından emindi. Ne yapmalı, diye düşündü içten içe. Suya mı koymalıydı? Yeşerir miydi tekrar, bilemedi. Cebinde de tutamazdı daha fazla.
Hem, böyle bir şeyi neden tutsundu ki?
Ne anlamı vardı?
Kelimeler aklında yeniden tekrarlandığında bu sözlerinin çok saçma olduğunu düşündü. Etrafına bakınırken masasındaki açık defteri gördü ve çiçeği sayfaların arasına koydu.
"Burada daha iyi." dedi aceleyle defteri çantasına koyarken. Ve aynı aceleyle çıktı odasından Jongdae, kalbinin bir köşesinde hissettiği tuhaf iç gıdıklayan bir duyguyla.
𓇚 ꕥ 𓇚
Sınıfın kapısı koca bir gürültüyle açıldığında öğretmen de dahil tüm sınıf odağını içeriye giren çocuğa çevirmişti. Sessiz olan sınıfta sadece ağır ve derin nefesler duyuluyordu ki kalp atışlarının sesi, diğerlerinin duyabileceği kadar yüksek olduğunu düşündü o an. Jongdae üzerinde hissettiği bakışlardan rahatsız olsa da başını eğerek içeriye adımladı.
"Geç kaldığım için özür dilerim."
Öğretmen onu başıyla onayladı ve Jongdae sırasına oturduğunda yarım kalan dersini anlatmaya geri döndü.
"Bir an gelmeyeceksin sandım." dedi Minseok kısık sesle ve "...sınıftakiler çok sinir bozucu." diye ekledi ardından. Bir şeylere sinirlenmiş olduğu kırgın çıkan ses tonundan anlaşılıyordu. Üzülmek, bu çocuğa hiç yakışmıyordu halbuki. Hep gülmeliydi, güneş kadar sıcak olan gülümsemesi her zaman yüzünde yeşermeliydi Chen'e göre. Jongdae defterini sırasına koyarken yüzü hayli asık olan çocuğa döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dream: Under The Souls / Jongdae x Chen
FanfictionPeki ya rüyalarını kontrol edebilmek Jongdae için lanet miydi yoksa bir lütuf muydu? Jongdae doğum sırasında hayatta kalabilen tek yumurta ikizidir. Kardeşi Chen, daha doğmadan annesinin rahminde ölmüş ve gözlerini hiç açamadan sonsuza dek yummuştur...