4: the day Lophentenia and Jongdae's met

47 4 1
                                    

Jongdae yol boyunca tekmelediği ufak taşı hırsla daha ileriye tekmelerken arkasından koşan Minseok'u fark etmemişti. Morali bugün olanlardan dolayı bir hayli bozuktu ve Chanyeol'un çıkış saati bugün kendisininkiyle uyuşmuyordu. Böylece her Perşembe olduğu gibi eve tek dönmek zorundaydı. Galiba günün tek güzel yanı fizik sınavında Chen'in boş soru bırakmamasıydı. Ne zaman sayısal sınavlarının notları güzel geçse Jongdae, o gün Chen'in sevdiği şeyleri yapardı. Bir nevi ödüldü bu, ikiziyle paylaştığı bu bedenin içinde sadece kendisinin olmadığını hatırlatıyordu aynı zamanda.
Sonunda ayak seslerini duyup başını geriye çevirdiğinde nefes nefese kalmış Minseok'u gördü. Adımlarını yavaşlattı ve müziğin sesini kıstı.

"Beklesene, o kadar da koştum arkandan.." dedi derin nefesler alırken. "Hiç mi duymadın beni?"

Minseok ellerini dizlerinden çekerken terden parıldayan alnını sildi. Jongdae mahcup olmuş bir yüz ifadesiyle kulağındaki kulaklığı gösterdi.

"Müzik dinliyordum, duyamadım üzgünüm."

"Neyse sorun değil, sen de mi bu yoldan gidiyorsun?"

"Hmhm.. Galiba sen de."

Ufak tefek taşlı yolun üzerinde yürüyorlarken Jongdae, göz ucuyla yalpalayarak adımlayan çocuğa baktı hafifçe sırıtarak

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ufak tefek taşlı yolun üzerinde yürüyorlarken Jongdae, göz ucuyla yalpalayarak adımlayan çocuğa baktı hafifçe sırıtarak. Daha önce bu yoldan yürümediği o kadar belliydi ki.. Yol boyunca sızlanıp, kendi kendine huzursuzca mırıldanmalarını duymuştu. Acaba bir daha onunla bu yoldan yürür müydü, bilemiyordu. Hem, Perşembe günleri yalnız gitmekten sıkılmıştı da.

"Ah, Dae! Şu karahindibalara bir bak!"

Minseok yolun kenarında çömelmiş birçok çiçeklerin olduğu bahçenin önünden seslendi. Sesinden mutluluk saçılıyordu ve bu Jongdae'nin bir müddet onu seyredalmasına neden olmuştu. Akşamüstü güneşinin ışıkları saçlarına vuruyorken esen rüzgarın dağıttığı saçlarını izledi dalgınca.
Bir karahindibayı kopardı ve Jongdae'ye dönerek üfledi. O kadar mutluydu ki bunu yaparken çiçekten savrulan tomurcukların saçlarına takılmasını bile fark edememişti. Jongdae yavaş adımlarla Minseok'un yanına vardı ve o da çömeldi kolunu dizine yaslarken. Bir yandan başını eğmiş, onu izliyordu.

"Çizer misin bana bu karahindibayı, Dae?"

"Benim resim çizdiğimi nereden biliyorsun?"

"Defterinin kenarında görmüştüm.." dedi Minseok elindeki tomurcukları uçmuş, sadece sapı kalan karahindibayı elinde döndürerek. "Çok güzel çizmişsin, benim de böyle bir yeteneğim olsaydı keşke."

"Ah, şey.. Pekâlâ. Çizerim tabii."

Minseok sevinçle ayağa kalkarak bir diğer çiçeklerin olduğu kısma gitti. Kelimeler kendi iradesi dışında ağzından çıkıvermişti. Neden böyle yaptığını bilmese de Minseok'u reddetmek aklının ucundan bile geçmemişti o an. Minseok, birkaç papatya kopardı ve bir tanesini okul üniformasının sağ cebine, bir diğerini de Jongdae'nin sol cebine iliştirdi.

Dream: Under The Souls / Jongdae x ChenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin