" dream ࿃ verse "
Bir patırtı duyuldu.
Boston' Massachusetts, kıyı bölgesinde bir müstakil evin dairesinde gözlerini açtı Dae. Tıpkı önceki gece gibi tekrardan gözlerini bu bilinmedik evin, bilinmedik odasında açmıştı. Bu duvar süslemeleri, eski oymalı çerçevelerin içindeki resimler, yatak örtüsüyle uyumlu bordo fon perdeler hiç de kendi küçük ve basit odasına uzaktan yakından benzemiyordu. Üstelik başı feci ağrıyordu. Neden tekrardan buraya dönmüştü? Kim için dönmüştü? Koca bir soru işareti aklını ziyadesiyle kurcalarken ağır ve savsak adımlar ile pencerenin önüne dikildi. Şöyle bir etrafına bakındı. Uzun siyah ve küre şeklindeki bu sokak lambası bile epey farklıydı kendi kasabasındakilerden. İleride birkaç ev gördü. Fakat bu güneşli ilkbahar mevsiminin güzel gününe rağmen kimseler dışarıda değildi. Derin bir iç çekerken buldu kendini, Dae. Burası kendi evine kim bilir ne kadar uzaklıktaydı.
Peki, o kadını yeniden görebilecek miydi?
Ağrıyan başını ellerinin arasına alıp sakince ovuşturdu.
Dün geceydi, yine bu bilinmezliğin ortasındaki evin içinde gözlerini açtığında kendini dışarıya atıvermişti Dae. Bir şekilde bulunduğu ortama ayak uyduramadığından mıdır bilinmez, geri dönmek için bir ara sokağa dalıyor ancak oradan da çıkış yolu bulamayacağını anlayınca bir diğerine sapıyordu. Bir labirent içinde kaybolduğunu düşünmüş, çocuklar gibi olduğu yere çöküp ağlayacak duruma gelmişti. O sırada bir kadın çıkageldi, beyaz elbisesi ve lepiska gibi uzun turuncuya kaçan sarı saçlarıyla. Kurtardı onu derin, kabusu andıran sokaktan. Büyüleyici bir gülümsemeyle kendisine bakıyordu ve narince öpüverdi yanağından. Bir ışık hüzmesi arkasında belirdi sonra. Çekip aldı onu Dae'den.
Peki ya büyüleyici güzelliğe sahip bu kadın, şimdi neredeydi? Gelecek miydi tekrar Dae'nin yanına?
Her şeyin anlamsız gelmeye başladığı noktalardan biriydi bu. Belirsiz bir kadın, belirsiz bir ev ve belirsiz bir rüya. Biraz kafası karışmaya başlıyordu.
Elleriyle yüzünü ovuşturdu.Çok geçmeden çok feci bir şey fark etti.. Bu neydi böyle? Birden korkuyla ayağa fırladı. Kendi vücuduna yabancılaşmış gözleri, gövdesi ve bacakları üzerinde geziyordu dehşet bir endişeyle. Nefes alış verişleri düzensizleşmiş, avuç içleri terlemeye başlamıştı. Gözleri, odanın içinde bir ayna aradı hızla. Köşedeki gardıropun kapağındaki aynayı görür görmez hızlı ve titrek adımlar ile yaklaştı Dae. Ne kadar yakınlaşabilirse o kadar yakınlaştı bu büyük, farklı görünen adamın yansımasına.
Göz kapaklarına dokundu önce. Her göz kırpışında yansıması da onu taklit ediyordu. Kaşlarına dokundu, daha sonra dalgalı ve koyulaşmış kahverengi saçlarında gezindi parmakları. Kendi vücuduna yeni bir şeyi keşfediyormuş gibi usulca dokunuyordu. Bu kendi toy hâline tezat olgun vücut, kendisinin miydi? İnanmazca kafasını salladı, yavaş yavaş delirmeye başladığını düşünüyordu Dae. Bu gerçek olamayacak kadar mükemmel ve gerçek olamayacak kadar sıradışıydı!
"Bu ben miyim?" dedi şaşkınlıkla mırıldanarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dream: Under The Souls / Jongdae x Chen
FanficPeki ya rüyalarını kontrol edebilmek Jongdae için lanet miydi yoksa bir lütuf muydu? Jongdae doğum sırasında hayatta kalabilen tek yumurta ikizidir. Kardeşi Chen, daha doğmadan annesinin rahminde ölmüş ve gözlerini hiç açamadan sonsuza dek yummuştur...