Balın Akçal'dan
Eylül ayının ilk haftasını hastane odasında bitiriyordum, Kaan yanımdan gerekmedikçe ayrılmıyordu. Enfeksiyon nedeniyle kemoterapiye ara vermiştik, günden güne kötüye gidiyordum. Bizimkiler her gün uğruyor, odanın camından bizi izliyorlardı, doktor şuan için izin vermiyordu görüşmeye.
Bir kaç dakika sonra 8 Eylül'e girecektik, Kaan refakatçi koltuğunda uyuyordu. Beni uyku tutmadığı için, gökyüzünü izliyordum. Kaan'ın kıpırdamasıyla başımı ona çevirmiştim, uykusundan sık sık uyanıp beni kontrol ediyordu. Gözleri beni bulduğunda oturur konuma gelmişti, "Neden uyumadın canımın içi? Ağrın mı çoğaldı?" Artık ağrın var mı diye değil, çoğaldı mı diye soruyordu çünkü ağrılarım dinmiyordu.
"Uyuyamadım, gökyüzünü izliyorum." dediğimde başını sallamıştı, olduğum yerde kayarken ona dönmüştüm. "Yanıma uzansana, beraber izleyelim." Başını hayır anlamında sallamıştı, "Olmaz Balım, fiziksel temas elimizden geldiğince az olmalı." dediğinde çaresizce başımı sallamıştım.
"Telefonumu verir misin canımın içi?" dediğimde başını sallamış, ilk başta peçeteye dezenfektan sıkmış temizleyerek vermişti. Rastgele bir şarkı açtığımda başımı yastığa koyarak, dikkatlice ona dönmüştüm. Telefonda Yüksek Sadakat- Döneceksin Diye Söz Ver çalıyordu, mavi gözlerine bakarken şarkıya eşlik etmeye başlamıştı.
"Döneceksin diye söz ver..." diye şarkıyı bitirdiğinde yüzünde buruk bir tebessüm vardı, sıradaki şarkıya geçerken bana dönmüştü. "Ben senden sözünü istesem, gelemezsin değil mi Balım?" dediğinde sesi titriyordu, "Gelemem canımın içi, gelemem ama ne zaman istersen o zaman kalbinde hissedersin." dediğinde boğazıma oturan yumruyla zor konuşmuştum.
Boğazını temizlerken ayaklanmıştı, "Hadi bakalım, artık uyuman lazım." diyerek yanıma gelmiş ateşimi ölçmüştü. Bir şey çıkmadığında tekrar yerine geçmişti, "Kaan, yarın kızlardan bir kaç resim eşyamı getirmesini ister misin?" dediğimde başını sallamıştı. Gözlerimi kapatırken, telefonumda çalan şarkının sesi kısılmıştı.
Başımın ağrısıyla gözlerimi açarken, midem bulanıyordu. Karşımdaki saate baktığımda uyuyalı bir kaç saat olduğunu fark etmiştim, artan mide bulantımla yavaşça ayağa kalkarken serum askına tutunarak lavaboya girmiştim. Kendimi daha fazla tutamazken, gözlerimden yaşlar akıyordu. "Balım!" Kaan'ın endişeli sesinden sonra kendisi de geldiğinde, her zamanki gibi bir eliyle saçlarımı tutuyordu. Diğer eli ise karnımdaydı, elimi yüzümü yıkadığımda Kaan yardımıyla zar zor yatağa ulaşmıştım.
"Canımın içi, demiyor muyum kaç defa beni uyandır diye." dediğinde sesindeki endişe az da olsa azalmıştı. "Kaan... başım çok ağrıyor." dediğimde başını sallamıştı, yardım butonuna bastığında hemşire özel kıyafetleriyle içeriye girmişti. "Başı çok ağrıyor, bir şey yapabilir misiniz?" dediğinde hemşire başını sallamıştı. "Seruma yarım saat sonra bir doz daha ağrı kesici ekleyeceğim. Biraz dayanmaya çalış olur mu?" dediğinde belli belirsiz başımı sallamıştım. Her gece nöbetçi hemşire değişiyordu ama gündüz genelde aynı kişi ilgileniyordu.
Hemşire çıktıktan sonra titrek bir nefes alırken başımın ağrısının artacağını biliyordum, Kaan ağzına maske takıp ellerine dezenfektan sıktığında beni dikkatlice oturur hale getirmiş arkama geçmişti. "Az da olsa işe yarayacağını var sayarak masaj yapacağım canımın içi." dediğinde gözlerimi kapatmıştım, yavaş yavaş masaj yapmaya başladığında. Ağrıdan ötürü gerilen vücudum az da olsa gevşiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzünde'
Literatura FemininaBen Balın Akçal, gökyüzüne olan tutkumun bir gün gerçekleşebileceğini kim hayal ederdi ki? Ben Balın Akçal, ailesiz olmayı dibine kadar hissetmiş olan kız, Ben Balın Akçal, nereden bilebilirdim garson olarak çalıştığım kafede sıcacık bir aileye sahi...