8. BÖLÜM
"GİZLİ GEÇİT"city wolf - protector.
billie eilish - you should see me in a crown.
ಇ
9 AĞUSTOS 2022
ABD • WASHINGTON DC.Yanından geçtiğimiz sokak lambaları, geceyi aydınlatma görevini layıkıyla üstlendiği sırada yeni günü her zamankinden daha parlak görünen dolunay eşliğinde karşılayalı henüz dört dakika olmuştu.
Gün boyunca vücudumun salgılamaktan bir an bile vazgeçmediği adrenalin hormonu, bedenim yorgun düştüğünden göz kapaklarımın ağırlaşmasına neden oluyor, çevremdekiler yetmiyormuş gibi onlar da hiçbir şekilde yontulmayan inadımdan nasiplerini alıyordu.
Hastaneden ayrılmadan önce ön koltuğunda yerimi edindiğim sahte ambulans, her kavisli yoldan geçtiğimizde istisnasız kafamı cama vurmamı sağlıyor; beni beyin hücrelerimle vedalaşmak zorunda bırakıyordu.
Dudaklarımın arasından acı içinde yükselen inlemem eşliğinde alnımı ovuşturmuş, gözlerimden akan uykunun yerini Jaewon'u diri diri yakmak konusunda fazlasıyla iddialı olan kıvılcımlar almıştı.
"Sınır tanımayan zekâmı kıskandığını biliyorum. Bunun acısını beyin hücrelerime karşı savaş açarak çıkarmaya devam ettiğin takdirde ehliyetini kasaptan aldığını düşünmeye başlayacağım." diye tıslayarak şoförlüğünden hiçbir şekilde memnun olmadığımı belirtmekten geri kalmadım.
İrislerini bir müddet yoldan ayırıp benimkilerle buluşturduğunda gözlerini devirdi, biraz daha zorlasa her biri yuvalarından çıkabilirdi. Direksiyondaki ellerinden birini ensesine götürdü ve sabır dileniyormuşçasına orayı ovdu. Ardından dişlerini sıkarak söylediklerime kayıtsız kalmayacağını belli etti.
"Ben de kabak ne zaman başıma patlayacak diye bekliyordum. Sanırsın kralın kızı, girdiği triplere bak amına koyayım. Yolları sanki ben bu hale getirdim de bana tatava yapıyor."
Yanımda oturan Chaeyoung, kendisinden beklemeyeceğim bir şefkatle başımı omzuna yerleştirmiş, böylelikle varış noktasına ulaşana kadar kafama alabileceğim birkaç darbenin önüne geçmişti.
Orada rahat ettiğimden emin olduktan sonra solunda kalan Jaewon'un ensesine eliyle vurmuş, yükselen ses; her birimizi kısa süren bir sessizliğe itse de dudaklarından dökülen cümlelerle sebebi olduğu sessizliği bıçak misali kesmişti.
"Karşındaki kişi kadın, hıyar herif. Ağzını topla. Gelmişsin 32 yaşına, bu saatten sonra nerede nasıl davranman gerektiğini ben mi sana öğreteceğim?"
Jaewon, canının acıdığını her ne kadar belli etmemeye çalışsa da direksiyonu saran elleri bunu saklamasına engel olmuş, kollarında beliren damarlar adeta altına imzasını atmıştı. Gözlerini yoldan ayırma zahmetine girmeyerek kısa süren sessizliğine noktayı koydu.
Beyazlaşan parmak boğumlarının aksine sesindeki sakinlik, aldığı darbe karşısında fabrika ayarlarının bozulduğunun en büyük göstergesiydi. Anlaşılan Rosé'nin ara sıra bunu yapması gerekecekti.
"Biraz daha abart istersen, daha 30 yaşında çıtırım. Ayrıca Jennie'nin avukatı olarak işe alındığını bilmiyordum." Chaeyoung, sırf Jaewon'u sinir etmek için kolunu omzuma atmış, henüz o samimiyeti yakalayacak kadar birbirimizi tanımıyor olsak bile gösterdiği yakınlık hoşuma gitmişti. Aksini iddia etmeye kalksam bile dudaklarımın üzerinde yer edinen tebessümden de bu, anlaşılabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stains on the mirror ಇ liskook, taennie
Fanfictionİkinci Dünya Savaşı, yedi kıtayı birbirine katarken insanlığı yerle yeksan etmeyi kendine görev edinen bir örgüt, sergilediği insanlık dışı eylemlerle savaşı gölgesinde bırakmayı başarır. İlkelerinin başını insan ırkını ikiye bölerek dünyaya hükmetm...