17. BÖLÜM
"KARANLIĞIN YANKISI"sia - courage to change.
svrcina - meet me on the battlefield.
ಇ
9 AĞUSTOS 1945
JAPONYA • HİROŞİMA.Bir belirsizliğin içinde adeta kaybolmuştum. Sırtımı kime yaslayacağımı bilmiyor, bana uzatılan her elin asıl niyetini sorgulamadan edemiyordum. Belki de aklımı bir zindana hapseden düşüncelerin her biri yersiz şüphelerimin bir ürünüydü. Güvensizliğim de tam olarak bu noktada devreye giriyordu.
Yolumun bir şekilde kesiştiği yabancıların yüzlerinde sanki derilerine kazınan birer maske vardı. İnsanları analiz etmek konusunda kendime duyduğum güven avuçlarımın arasında paramparça olmuştu. Beni yutmakta son derece kararlı olan ormanın içinde yalnızca hislerim doğrultusunda hareket etmek tek dayanağımdı.
Değişen dünyanın kuralları, hiç şüphesiz kurtlar sofrasından farksızdı. Aptal bir mesajı dikkate alarak kendimi, bile isteye özenle hazırlanmış tuzağa çekme ihtimalim oldukça yüksekti. Yine de damarlarımda gezinen korkunun beni güçlendirdiği aşikârdı.
Ertesi güne sağ çıkacağımın hiçbir şekilde garantisi yoktu. Sonsuzluk beni içine davet ediyor, her defasında daha fazla direnmek zorunda olmadığımı adeta kulaklarıma fısıldıyordu.
Küçüklüğümden bu yana her ne kadar gönlümce hareket etme gibi bir fırsatım olmasa da çoğu zaman düşüncelerimi mağlup eden kafamdaki soru işaretleri için gereken cevapları bulmadan sonsuzluğun davetine aldırış etmemeye kararlıydım. Sergilediğim kendimden emin duruşumun, beni zehirlediğini şimdiden hissedebiliyordum.
Babam beni bu felaketin içinden tek bir hamlesiyle kurtaracak güce sahipken neden üç maymunu oynuyordu? Patlama sonrasında beni paralı askerlere teslim etmek adına neden medya üzerinden çağrı yapılmıştı? Babam bu konuya dair neden herhangi bir açıklama yapmıyordu?
Bir şekilde paralı askerlere teslim edilsem benimle tam olarak ne yapacaklardı? Beni ve benim gibi insanları bekleyen şey neyden ibaretti? En önemlisi ise dünya üzerinde olup bitenlerden haber alamadığım zaman diliminde hangi kâbus başımıza kara bela gibi çökmüştü?
Kafamda bunun gibi birçok soru dolaşırken her birinin zihnimin duvarlarına çarpıp yankı yapmaktan başka bir işe yaradığı yoktu. Bilinmezlik, beni karanlığın içine çekmeye devam ediyor; göğüs kafesimi sıkıştıran bu dünyayı kendi isteğimle terk etmek adına sergilediğim tutum netleşiyordu.
Tanrı'nın oğlu olarak bilinen İmparator Hirohito'nun sessizliği gazabından daha ürkütücüydü. Gazabı bütün Japonya halkının dillerine pelesenk olmuştu, sonuçları tahmin edilebilirdi. Ancak en çok konuşması gereken zamanda tek kelime dahi etmeyişi fırtına öncesi sessizliği andırıyordu. Bu da hayatta kalmayı başaran her bir bireyi uçurumun kenarına itiyordu.
Bütün yaşanılanların her birinin cevabının onda saklı olduğunun bilincindeydim. Sözümü tutmam gereken bir paltolu olmasa her yerde aranan kişi olmama rağmen yörüngemi değiştirir, sonucunda ortadan kaldırılacağımı bilsem bile en azından beynime eziyet eden düşüncelerimi susturmuş olurdum.
Yine de isterse beni ölüm selamlayacak olsun, kendisiyle yüzleşmeye kararlıydım. Medyanın bile yalanlarına maruz kaldığım dünyanın içinde kafayı yememek adına birkaç doğru söze muhtaçtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stains on the mirror ಇ liskook, taennie
Fanfictionİkinci Dünya Savaşı, yedi kıtayı birbirine katarken insanlığı yerle yeksan etmeyi kendine görev edinen bir örgüt, sergilediği insanlık dışı eylemlerle savaşı gölgesinde bırakmayı başarır. İlkelerinin başını insan ırkını ikiye bölerek dünyaya hükmetm...