16. BÖLÜM
"SESSİZLİĞİN ÇIĞLIKLARI"seafret - be there.
we the kings - any other way.
ಇ
10 AĞUSTOS 2022
ABD • WASHINGTON DC.Kanadı kırılmış bir güvercinden farksızdım. Akciğerlerimin göğüs kafesime uyguladığı baskı her geçen saniye şiddetleniyor, biraz daha nefes alamadığım takdirde bütün kemiklerim etrafa saçılacağının sinyalini veriyordu.
Çırpınmaktan bir an bile vazgeçmeyen bacaklarım mezarımı kazıyor gibiydi. Küçük bir nefes kırıntısı için adeta yalvaran bütün uzuvlarıma rağmen boğazıma bastırılan sopa, dalından koparılan yaprak misali hayatıma son vermek konusunda kararlı olduğunu anlatma görevini tek başına üstlenmişti.
Beynim işleyişini durdurmuş, bedenim bir buz kütlesi kadar kaskatı kesilmişti. Vücudum yeni doğmuş bir bebeğin savunmasızlığından izler taşıyordu. Kulaklarım tıkanmıştı. Bir anda varlığıyla içimi üşüten adamın soluk alışverişlerini duyamayacak kadar sağırlaşmıştım dünyaya.
Benden habersiz bir şekilde kopan ses tellerim dudaklarımın arasından firar edecek olası bir çığlığın önüne çoktan geçmişti. Her şeye bir cevabı olan dilim ise sırtımı yasladığım diğer uzuvlarım gibi beni yarı yolda bırakmayı tercih etmişti.
Sanki bir fanusun içine hapsedilmiştim. Elimin altındaki camı ne kadar yumruklarsam yumruklayayım kırılmıyor, bedenimi esir düştüğü ellerden kurtaramıyordum. Çaresizliğimden kırıntılar barındıran sessizliğimin çığlıkları hiçbir şekilde dışarıya ulaşmıyordu. Aksine içimde volkan gibi patlıyor, lavları kalbimi küle çeviriyordu.
Tül perdenin ardından süzülen ay ışığı yüzüme yansıdığı sırada algılarımın kapandığına neredeyse emindim. Omzumun üzerinde hissettiğim sızı, kendimce vardığım kanının üstünü örterken nereden geldiğini çözemediğim bir güçle kafamı sertçe geriye doğru attım.
Arkamdaki ölümü andıran beden, burnuna aldığı darbeyle kendini benden uzaklaştırmak zorunda kalmıştı. Elim refleks olarak boğazıma ulaştığı sırada dudaklarımın arasından firar eden birkaç öksürüğe engel olamadım. Ciğerlerimin her ne kadar ağrıdığını hissetsem de hâlâ yaşam belirtisi gösteriyor olmanın verdiği his tarifsizdi.
Tüm kozlarını benimle paylaşmak adına arkasına sığındığı sopa bile beni sıkıca tutunduğum hayattan koparmaya yetmemişti. Geriye doğru sendeleyen bedeni ve burnunu kavrayan eli, parmaklarımın arasından kayarak düşen ayakkabı çekeceğine uzanıp almam adına bana gereken zamanı çoktan kazandırmıştı.
"Yüzündeki kar maskesinin ardına sığınan korkak, kendi evime gelirken senden izin alacağımı düşünmedin umarım?" Alayla kıvrılan dudaklarıma rağmen ses tonum fazlasıyla cılız kalmıştı. Dakikalar öncesinde beyaz ışığı görmenin kıyısından döndüğüm düşünülürse bu detayı dikkate alacağına ihtimal bile vermiyordum.
"Yüzündeki kar maskesinin ardına sığınan korkak yerine, Lee Jooheon mu demeliydim yoksa?" Ses tonum bu sefer kendinden daha emin çıkmıştı.
Tam karşımdaki silüetin dilimden dökülenler karşısında çok küçük bir an için duraksadığını hissetmiştim. Kimliğini gizlemek adına taktığı maskenin, aslında hiçbir işe yaramadığına dair edindiği farkındalık onun için sürpriz olmuşa benziyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stains on the mirror ಇ liskook, taennie
Fanfictionİkinci Dünya Savaşı, yedi kıtayı birbirine katarken insanlığı yerle yeksan etmeyi kendine görev edinen bir örgüt, sergilediği insanlık dışı eylemlerle savaşı gölgesinde bırakmayı başarır. İlkelerinin başını insan ırkını ikiye bölerek dünyaya hükmetm...