Max, bahar 1986
Eve geldiğimizde Liz şaşkın şaşkın etrafa bakıyordu. Ev denilemezdi, karavanda kalıyorduk ama hala neden şaşırdığını anlayamamıştım. Kendi etrafında bir iki kez dönüp etrafa baktı.
"Ne oldu?" dedim.
"Burada yaşadığını bilmiyordum." diye karşılık verdi.
"Niye, beğenemedin mi?" dedim dalga geçerek.
"Hayır bir kaç ksravan ötede bir arkadaşım oturuyor da. Ona şaşırdım." dedi. Konuşurken yüzüme bakmamaya özen gösteriyordu. Neredeyse bütün sırtı bana dönüktü hatta. Göz teması kurmaktan kaçınırdı ama bu kadar uzak davranması normal gelmemişti ya da ben çok fazla düşünüyordum.
Onu içeri davet ettiğimde koltuğa oturdu. Annem çoktan alkolden bayılmış, yatıyordu. Televizyonu kapattım ve üstüne bir hırka örttüm. Sehpayı toplamaya çalışırken sordum.
"Bir şey ister misin?" dedim. Kafasını iki yana salladı ve etrafa bakmaya devam etti. Boş bardakları mutfağa götürürken aramızdaki gerginliği düşündüm. Sanırım Billy yüzündendi. Onu oldum olası sevmemişti, ölmesine üzülüp üzülmediğini bilmiyordum. Yanına oturduğumda lafa o başladı.
"Olanlar için özür dileyemedim. Üzgünüm, sadece yapabileceğim bir şey yoktu. Biliyorsun zaten." dedi elimi tutarak. Onu suçlamak istemesem de kendime hakim olamıyordum.
"Mahkemeye de gelmedin. Fırsatım olmadı." dedi kafasını eğerek. Sanki bu konuşmayı daha önce yapmışız gibi oldum ve ürperdim.
"Önemli değil. Sen nasılsın asıl? Kötü müydü ıslah evi? Pek iyi çıkmışa benzemiyorsun." dedim yaralarını işaret ederek. Kıkırdayarak cevap verdi.
"Islah evinde falcı olmak kazandırmıyormuş demek ki." dediğinde bende güldüm. "Sen de benden iyi görünmüyorsun. Dökül, ben yokken ne oldu?" diye devam etti. Derin bir nefes alıp bsşımı eğdim. Parmaklarımla oynamaya başladım.
"Uzun zamandır çok kötü hissediyorum. Boşluktaymışım da kurtulamıyormuşum gibi. Üvey babam Billy'nin ölümünden sonra annemi terk etti. O da kendini içkiye vurdu işte. Bende kendi halimde sağa sola savruluyorum." dedim tek seferde. "Birde rehberlikçi kadın yakamdan düşmüyor." diye ekledim. Elimi sıktı.
"Senin için çok zor olmalı ama yardım almalısın. Biliyorum berbat haldesin ama yardımcı olabilecek insanlar var." dedi yüzüme bakarak. İlk defa gözlerimin içine baktığını hissettim.
Bir süre daha sohbet ettik. Bana ıslah evindeki anılarını anlattı. Ben de burada ki olanları. Biz konuşurken zaman su gibi akıp geçmişti. Bu gece bende kalmaya karar verdi. Ona yatacak yer hazırlarken o, hava almak için dışarı çıkacağını söyledi. Dışarıdan yüksek bir havlama sesi duydum. Ben de peşinden dışarı çıkıp köpeğe baktım. Ben köpeği severken o yanımda dikilmiş bir karavana doğru bakıyordu. Dustin ve Mike'ın takıldığı bir çocuk Chrissy ile berabed karavana giriyorlardı. Liz elleri ceplerinde dikkstlice onları izliyordu. Kısa bir süreliğine sanki çocukla göz göze geldiler diye düşündüm. Kafamla o tarafı işaret ederek konuştum.
"Ne o, eski sevgilin mi?" dedim ağız kenarıyla gülerek. Kafasını sağa sola salladı.
"Arkadaşım burada oturuyor demiştim ya. O işte." şaşırarak konuştum.
"Tanıştığınızı bilmiyordum." dedim kafamı kafesteki köpeğe çevirerek.
"Tanışmıyoruz zaten. Henüz." dedikleriyle tüylerim diken diken oldu. Gözlerim kocaman açıldı ama ona doğru bakamadım. Yine vizyon görmüştü ve bu iyiye işaret değildi. İkimizde birbirimize bakmıyorduk ama deli gibi korktuğumu hissettiğine emindim.
"Hadi içeri girelim." dedi ve arkasını dönerek karavana ilerledi. Yine yüzüme bakmıyordu. Ben de hızlıca ayağa kalkıp peşinden geldim. Benden uzun sayılırdı. Robin'le aşağı yukarı aynı boydaydı. Yanındayken kendimi güvende hissetmemin sebeplerinden biri de buydu sanırım. Dediklerini ikiletmememin sebebi de.
İçeri girdikten belki beş dakika sonra Liz, kol saatine bakarak ayağa kalktı ve dışarı çıktı. İçimdeki huzursuzluk daha da artarken içten içe neden olduğunu bildiğimden sormadım. Yavaşça arkasından ben de çıktım. Liz, arkadaşının karavanına doğru yürüyordu. Kapıyı açtığını gördüm. Uzaktan onu izliyordum. O sırada yere düşmüş çocuğu gördüm. Liz kafasını ona çevirmişti. Daha sonr tavana çevirdi ve tepkisizce durdu. Tavandan bir şey yere düşünce çocuk hızla ayağa kalkıp karavandan çıkarak arabasına bindi ve kaçmaya başladı. Çok paniklemiş görünüyordu. Liz yerde yatan şeye bakarak konuştu.
"Tanrım, felaket ölmüş. Böyle olduğu için üzgünüm." dedi ve kapının önünden çekildi. Bana doğru gelirken arkasından karavanın kapısına doğru baktım. Chrissy'nin bacaklarını gördüğüm andı.
"Polisi ara." dedi soğuk bir sesle. Kafamı salladım ve hızla karavana girdim. Peşimden o da gelirken yatağa yöneldi.
"Biraz uyuyacağım. Polis sorarsa bu yaşanırken de uyuduğumu söyle. Dinlenmem gerek." dedi ve anında yatağa devrilip arkasını döndü. Dehşet içinde numaraları çevirirken ne diyeceğimi kafamda planlamaya başladım. Bildiğim tek şey felaketin başladığıydı.
İki bölüm birden yayınlamak istedim çünkü ilk bölüm çok zayıf geldi bana. Kafanız karışmasın diye belirtmek istiyorum, bu bölüm flashback değil sadece o anı Max'in ağızından yazmak istedim. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven And Hell-Stranger Things
FanfictionHawkins alışveriş merkezi kazasından sonra suçu üstlenen Elizabeth 1 yıllık esaretinin ardından Hawkins'e geri döner. Bahar tatili yaklaşmaktadır ve yeni bir tehtid Hawkins'te boy göstermek üzeredir.