Ertesi sabah polislerin gelmesi ile uyanan Liz gözlerini ovuşturdu. Siren sesleri beynine işliyordu sanki.
"Tanrım. Bana bu işkenceyi neden yapıyorsun?" dedi sesli şekilde. Max kenardan onu izliyordu. Bu kadar normal davranması onu korkutmuştu. Hızlıca dışarı çıktı. Liz onu fark etse de normal davranmaya devam etti. Kahvaltı için mutfağa bakındı. Kurabiyeleri eline alırken dışarı çıktı. Karavanın kapısına yaslanıp bir yandan kurabiyeleri yerken bir yandan da polisleri izliyordu. Polisle konuşan Max göz ucuyla Liz'i fark etti. Dikkatle onu izlediğini görünce ürperdi. Aklından ne geçtiğini kimse tahmin edemezdi. Kendisi bile çoğu zaman bilmiyordu belki de. Kurabiyeleri biten Liz, içeri girip ceketini hızla aldı ve eskimiş botlarını giydi. Ceketini omuzuna yaslayarak Max'in yanına geldi ve boşta olan kolunu onun omuzuna attı.
"Hadi gidiyoruz." dedi. Max anlamayarak ona baktı.
"Nereye?" dedi.
"Kaçağımızı yakalamaya. Kellesine ödül koyacak bir avuç aptal tanıyorum." dedi ve yürümeye başladı. Max arkada ona şaşkınlıkla bakarken toparlanıp peşinden gitti.
İkili, karavan parkından çıktıklarında sağa sola bakındılar.
"Plan şu." diye başladı Liz konuşmaya. Max hızla lafını kesti.
"Her şeyden haberin vardı değil mi?" dedi nefes vererek. Sinirleri bozulmuştu. Kendi aptallığına gülerek elini başına koydu. "Tabii ki biliyordun. Böyle garip davranmandan anlamalıydım." diye devam etti.
"Max ben," diye konuşmaya yeltenince Max lafını bağırarak kesti.
"Yine durdurmak için şansın vardı! Ama yapmadın! Şu aptal zamansal kuralların yüzünden yapmadın Liz. Yine birisi öldü. Yine senin yüzünden. Kesin bile olduğu belli olmayan kuralların yüzünden. Değiştirmeye çalışmayacaksan geleceği görmenin ne anlamı var ki?" ellerini sağa sola sallayarak ona bağırıyordu. Billy'e olanlardan dolayı daha da sinirlenmişti.
"Max özür dilerim." dediğinde yine eliyle onu durdurdu.
"Yeter Liz. Bu sefer olmaz. Arkadaşım iki adım ötemde öldürüldü ve sen buna sessiz kaldın. Buna üzülmedin bile. Üzüldüğün tek şey arkadaşının yani benim sana bağırmam. Sen sadece uyuşturucuya bağımlı değilsin Liz. Sen insanların sevgisine bağımlısın. Seni sevdikleri sürece senin için hiçbir şey sorun olmuyor." Max artık tüm demek istediği şeyleri söylüyordu. Bunca zaman içine attığı şeyleri sonunda döküyordu. "Sen, sana bağırdığı için ablanı ve şehri terk ettin Liz. Sen siktiğimin katili iken bile seni kabullenen ve koruyan ablan sana dur dedi diye kalkıp buraya döndün." bu Liz için son damla olmuştu. Bu konuyu açması onu deliye çeviricekken kendini dizginledi. Derin bir nefes alıp ellerini beline yerleştirdi. Kafasını geriye atıp biraz bekledi.
"Git." dedi ona bakmadan. Max zaten çok sinirliyken bu duruşuna daha da sinirlendi. Liz kafasını indirir indirmez suratına sağlam bir yumruk attı. Liz'in yana savrulan kafası biraz durakayarak ona doğru tekrar döndü. Dudağı patlamıştı.
"Seni öldürmemden kokrkmuyor musun?" dedi soğuk bir sesle. Max hala yumruğunu sıkarken rahat biçimde konuştu.
"Sen beni öldüremezsin. Senin için fazla değerliyim değil mi?" dedi kafasını dikleştirerek. Liz konusunda emin olduğu tek konu buydu. Arkadaşlarının onun için fazla değerli olduğu. Nefes alıp arkasını döndü ve sokakta yürümeye başladı.
"Dustin'e gidiyorum. Çünkü belli ki bu işin içinde basit bir cinayetten fazlası var. Bu sefer tek başınasın Lizzie." dedi. O sırada basın arabaları yanlarından geçiyordu. Liz saatine bakarak bekledi.
"Pekala, demek ki böyle Dustin'e gidiyormuş. Benim söylememe gerke kalmadı." diye konuştu yine kendi kendine. 10 dakika kadar sonra Nancy ve Fred arabayla parka girdiler. Liz arabalarının yanına gidip bekledi. Nancy onu görünce ona sıkıca sarıldı. Etrafa bakınan Fred, polislerin yanına gidince Nancy konuştu.
"Durum değerlendirmesi?" dedi neşeli bir sesle. Böyle durumlarda hep aralarında bilgi paylaşımı yaparlardı. Liz, onun yanında tam bir durum analizcisine dönüşüyordu. Sanırım Nancy'de bunu seviyordu.
"Kurban, Chrissy Cunningham. 17 yaşında, ponpon kız. Kolları ve bacakları feci şekilde kırılmış. Çenesi yerinden çıkmış ve gözleri oyulmuş." Nancy iğrenir bir tepki verdi. Bir yandan not alıyordu.
"Ovv! Epey kötü durumdayız yani." Liz kollarını bsğlsrken kafasıyla onayladı. Kısa şekilde polislere baktıktan sonra devam etti.
"Şüpheli, Edward Munson. Okulun ucubesi. Uyuşturucu taciri ve arkadaşımız." Nancy kağıttan sadece gözlerini kaldırarak merakla Liz'e baktı.
"Yani Dustin ve Mike'ın." dedi gözlerini devirerek. Nancy asıl cevabı bekler gibi ona tekrar baktı. Yalan söylediğinde kolayca anlıyordu. "Ve benim de tabii." Nancy tatmin olmuşçasına kafasını sallayarak yazmaya geri döndü.
"Katil bir uyuşturucu satıcısı iki adım ötende olacak ve sen onu tanımayacaksın öyle mi?" kendi kendine güldü. "Seni çocuklardan uzak tutmam gerek." ıslah evindeyken mektuplaşıyorlardı. Ayrıca arada bir Steve onu ziyarete gidiyordu. Olan bitenden az çok haberi vardı.
"Aşırı dozdan beri temizim." diye ellerini kaldırdı. İkisi de gülerken Nancy yine konuştu.
"Steve olmasaydı gerçekten ölüyordun Liz. Çok korkmuştum." dedi. Liz kullanmama konusunda yine yalan söylese de henüz bu zaman çizgisinde kullanmadığı için sorun görmüyordu.
"İzin verirsen devam ediyorum." Nancy kafasıyla onay verdi. "Gece 10 sularında ölmüşe benziyor. Eddie kaçmış. Henüz sorgular bitmediği için arama başlamadı. Fakat yarım saate başlar. Siz bir süre burada takılın. Ben de bizimkilere uğrarım. Bir kaç evrak işim falan var." dedi. Nancy dediklerine çok takılmadan vedalaştı ve polislere yaklaştı.
Karavan parkından çıkan Liz hızla Steve ve Robin'in çalıştığı dükkana yürümeye başladı. Trk yapması gereken Dustin ve Max'in gelmesini beklemekti. Sonra Eddie'nin yerini bulacaklar ve onunla konuşacaklardı. Birazdan haberler tüm kasabaya yayılacaktı ve Jason küçük topluluğunu yönetmeye başlayacaktı.
Tam dükkanın kapısının önüne geldiği anda bir anda duraksadı. İçinden bir ses Jason'ın yanına gitmesini söylüyordu. Elini kapıya doğru uzatmışken geri indirdi. Tam gitmeye yelteniyordu ki Steve onu fark etti. Kasanın arkasından ona gelmesini işaret edince Liz vazgeçip içeri girdi.
"Haberleri gördün mü?" diye sordu Robin kafasını Steve'in arkasından uzatarak. Liz cevap vermek için gecikince durumu anlar gibi oldu ve hemen ikisininde yüzü asıldı. "Hayır..."
"Üzgünüm." dedi Liz. Steve hızlıca durumu toparlaması gerektiğini düşünerek kısa kesti.
"Katili bulmak için ne kadar vaktimiz var?" kollarını bağlayarak.
"Benim Dizzy Lizzie'e dönüşme süremden daha kısa diyeyim sen anla." dedi ve tezgahın arkasına ilerledi. Bilgisayarı karıştırmaya başladı.
"Ne arıyorsun?" dedi Robin omuzunun üstünden. Liz parmaklarını klavyenin üstünde hızla gezdiriyordu.
"Muhtemel katilimizin sahte adını ve sahte adresini." dedi isimleri hızlı hızlı geçerken. Aradığı ismi bulduğunda bir kağıda yazdı ve arkasına yaslandı. O sırada müşterilerle ilgilenen ikili göz ucuyla Liz'e baktılar.
"Plan ne?" dedi Robin. Liz saatini kontrol ettikten sonra konuştu.
"Max ve Dustin'i bekliyoruz. Birazdan içeri girerler özet geçeriz ve sonra Eddie'nin yanına gideriz." dedi açıklayarak ve beklemeye koyuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven And Hell-Stranger Things
FanfictionHawkins alışveriş merkezi kazasından sonra suçu üstlenen Elizabeth 1 yıllık esaretinin ardından Hawkins'e geri döner. Bahar tatili yaklaşmaktadır ve yeni bir tehtid Hawkins'te boy göstermek üzeredir.