Gözlerim kapalı, zihnim açıktı. Sesleri duyabiliyor ancak kimin konuştuğunu ya da ne söylediklerini anlamıyordum. Vücudumda korkunç bir ağrı vardı. Özellikle nefes almak oldukça yakıyordu canımı. Aldığım her nefes kaburgalarımı parçalayacak gibi hissettirdiğinden yarım nefesler almak zorunda kalıyordum.
Bir cesaretle büyük bir nefes çektim içime ancak anında bu yaptığımdan pişman olmuştum bile. Acının etkisiyle yüzümü buruşturdum ve gözlerimi araladım. İlk gördüğüm tavandan gözüme çarpan beyaz ışıktı. Hemen sonrasında da bizimkileri görmüştüm, endişeli ve mutlu olmak arasında gidip gelen ifadeleriyle. Gözlerimi biraz odada gezdirince bir hastane odasında olduğumu ve bizimkilerin tam kadro burada olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Kolum alçıdaydı, boğazımda bir boyunluk vardı ve göğüs kafesim sargılıydı.
'İyi misin bir yerin mi acıyor?' diye sordu Rosé ağlamaklı sesiyle.
Bense bir şeyleri anlamaya çalışıyordum. Buraya nasıl gelmiştim? Arkadaşlarıma kim haber vermişti?
'Ne oldu bana?' diye sordum zorlukla.
'Kolun kırılmış alçıda kalacak, kaburgalarında ezilme olduğundan bir süre ani hareket etmeyeceksin ve yine bir süre boynun boyunlukta kalacak. O kadar ters düşmüşsün ki neredeyse boynun kırılacaktı ve ölecektin ya da en iyi ihtimalle felç falan kalırdın.'
Taehyung öfkeyle ve neredeyse nefessiz konuşmasıyla şaşkınlığım büyümüştü. Yüzümdeki anlamsız ifadeyi gören Namjoon Taehyung'a ters bir bakış atarak sanki zihnimi okuyor gibi sorularıma bir bir cevap vermeye başlamıştı.
'Balkondan düşmüşsün. Jungkook piçi getirdi seni hastaneye sonra da Taehyung'a haber verdi. Çok endişelendik senin için'
Boğazımdaki boyunluk hareket etmemi engellediğinden söylediklerine karşın hareketsiz kaldım. Namjoon ise tek kaşını kaldırarak devam etti konuşmasına.
'O şerefsiz mi itti seni Lisa?'
Bu soruya ne cevap vereceğimi bilmiyordum tıpkı artık ne yapmam gerektiğini bilmediğim gibi. Ne kadar kabul etmek istemesem de Jungkook tehlikeliydi ve ben artık bu işle tek başıma uğraşamayacak kadar sinirlendirmiştim alterini. Gerginlikle gözlerimi kaçırdım. Yeni bir yalan mı yoksa dürüstlük mü diye düşünüyordum.
Bu sırada odanın köşesinde sessizce bizi izleyen Yoongi ile göz göze geldim. Bana beni anlıyormuş gibi şefkatle bakıyor olması, uzun zaman sonra ilk kez belki de bu işte düşündüğüm kadar yalnız olmadığını düşündürttü bana.
'Yok. O değil. Tartışıyorduk ama o dokunmadı bana. Ben ne kadar ileri gittiğimi fark etmedim sadece. Karanlıktı zaten.' Ve yalan söyledim, yine...
'Neden o şerefsizi koruyormuşsun gibi hissediyorum?' dedi bu sefer Jimin. Vücudumdaki tüm ağrıları göz ardı etmeye çalışarak cevap vermek üzereydim ki Jennie konuştu.
'Jungkook onu itse niye söylemesin? Kim kendine zarar veren birini korur? Üzerine gitmeyin kızın artık daha fazla; görmüyor musunuz ne kadar acı çektiğini?'
Minnetle Jennie'nin yüzüne baktım. O da bana samimiyetle gülümsedi. Acaba ona teşekkür ettiğimi anlıyor muydu?
Herkes Jennie'ye hak vermiş olmalıydı ki ufak bir sessizlik oluşmuştu ancak bu sessizlik bölünebilecek en gürültülü şekilde bölünmüştü hem de ben de dahil kimsenin görmeyi beklemediği Jin sayesinde.
'Lisa, Jungkook onun sana zarar verdiğini söyledi bana.'
Anın durduğunu hissediyordum. Jin de öyle hissediyor olmalıydı ki kapının önünde donakalmıştı. Pişmanlığı yüzünden okunuyordu. Onunla beraber odadaki herkes de donmuş ve şaşkınlıkla yıllarca haber alamadıkları eski arkadaşlarına bakıyordu. Çok büyük bir pot kırılmıştı ve ben artık neyi nereden tutacağımı gerçekten bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Voiceless Sounds -Liskook-
FanfictionÖnyargıların gölgesinde tanışan bir çift ve nefret dolu bir hikaye -TEXTİNG- bangtanpink #1 lisa #1 liskook #1 lizkook #1 lalisa #1 lisgguk #1 lisakook #1 blackpinklisa #1