Acı.
Jungkook'un hayatı boyunca öğrendiği tek şeydi bu ve bunu öğrenmek zorunda bırakıldığında çok küçüktü. Daha üzücü olan ise ne ailesi, ne abisi, ne de en yakın arkadaşları acıdan başka bir şey ifade etmiyordu ona. Çoğu zaman neden yaşadığını bile anlamıyordu. Onun için yaşamak, nefes alıp vermekten ibaretti. Sırf bu yüzden defalarca ölmek istemiş, zaman zaman ölmeyi denemişti bile;
Lisa'ya kadar.
Lisa, hayatı boyunca gördüğü tek şey olan acıdan çok farklıydı. Güneşin yeryüzünü ısıtması gibi ısıtmıştı Jungkook'un yüreğini. Umut doluydu. Hiç bir şey yapmayarak bile insanı mutlu edebilecek biriydi. Kendi dahi fark etmemişti belki ama Lisa; Jungkook için yaşamı sadece nefes alıp vermekten uzaklaştırıp anlamlı kılandı. Yaşamaya ve yaşamak için iyileşmeye değecek olandı.
Lâkin.
Bu günlerde acı; gözün gördüğü, kalbin hissettiği her yerdeydi. Jungkook kaybetmişti ama bedelini o kız ödemişti, defalarca. Lisa'ya gülümsemek yakışıyordu, mutlu olmak, umut dolu olmak... Savaşmak ve inandığı yolda yürümek yakışıyordu ancak acı yakışmıyordu. Jungkook'un acı dolu hayatı ona yakışmıyordu.
Son, Lisa'ya yakışmıyordu.
Günlerdir, hatta haftalardır onun uğruna dökülen gözyaşları ona yakışmıyordu çünkü o, herkesin mutlu olması için uğraşırdı her zaman.
'Ağlamayın artık' dedi ağlarken Jennie. Yere çökmüştü ve perişan bir haldeydi diğer arkadaşları gibi.
Hepsi günlerdir bir hastane koridorunda, yaşam savaşı veren arkadaşları için ağlıyorken ağlamayın demek sadece trajikomikti.
Aralarından sadece biri yıkmamıştı hastane duvarlarını haykırışlarıyla. Geçen sabah Lisa krize girip, bütün makinelerin odasını inlettiği, tüm doktorların dakikalarca onu hayata geri döndürmeye çalıştığı sıralarda bile tek bir gözyaşı dökmemişti.
Bunun yanında Lisa'nın yoğun bakıma alındığı günden beri tek kelime de etmemişti. Konuşmuyordu. Ağlamıyordu. Kafasını kaldırıp bir kişi ile bile göz göze gelmiyordu. Uyumuyor ya da yemek bile yemiyordu. Ruhu çekilmişti sanki genç adamın.
Lisa, ölümle kalım arasındaki savaşında cephe cephe savaşırken uğruna bedeller ödenen bedende ne Jungkook ne de Alter kalmıştı şimdi sanki.
Kimse Lisa'yı hastaneye getirenin de şu an Jungkook'un bedenindekinin de kim olduğunu bilmiyordu, doğrusu pek de umursamıyordu bunu çünkü doktorlar Lisa hakkında umutlu konuşmuyordu. Her geçen gün Lisa'nın uyanacağına dair umutlarını biraz daha kaybediyorlardı.
Lisa'nın uyanması mucizeydi doktorlara göre. Oysa Lisa mucizenin ta kendisi değil miydi zaten?
'17 gün oldu.' dedi ağlamamak için kendini sıktığından boğuk çıkan sesiyle Rosé.
'Uyanmamasından' dedi ama boğazına dayanan hıçkırık konuşmasına engel olduğundan zorlukla sustu. Devamını getirmek istemiyordu ama korkuyordu. 'korkuyorum'
'Bir şey olmayacak' dedi Yoongi sert bir ifadeyle. Günlerdir öfkeliydi. Lisa'yı koruyamadığı için kendini suçluyordu. 'Aptal aptal konuşmayın'
'Doktorlar' dedi tereddütlü sesiyle Taehyung ancak Yoongi devam etmesine izin vermeden kesti sözünü.
'Doktorların ne söylediği sikimde değil. Onlar Lisa'yı tanımıyor. O güçlüdür, siz de bunu biliyorsunuz'
Başta Yoongi olmak üzere hepsi gerilmişti o yüzden devam etmediler konuşmalarına. Çok geçmeden de o korkulu makine sesleri duyulmaya başladı zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Voiceless Sounds -Liskook-
FanfictionÖnyargıların gölgesinde tanışan bir çift ve nefret dolu bir hikaye -TEXTİNG- bangtanpink #1 lisa #1 liskook #1 lizkook #1 lalisa #1 lisgguk #1 lisakook #1 blackpinklisa #1