'Seni seviyorum' dedim ancak Jungkook'un alterinin bana inanmadığını, sadece ondan kurtulmak istediğim için böyle söylediğimi düşündüğünü biliyordum. O yüzden bir şey söylemesine izin vermeden devam ettim konuşmama.
'Sen, çıkarı olmayan kimsenin seni sevebileceğini düşünmüyorsun belki ama ben, sana rağmen, bana yaptığın her şeye rağmen seni seviyorum. Bana prenses demeni, sadece bana güvenmiş olmanı, tüm öfkene rağmen hiç bir zaman yalan söylememeni, hep dürüst olmanı seviyorum'
Bileğimi sıkan eli biraz yumuşamıştı ancak beni bırakmadı; yüzündeki ifade ise şaşkınlıkla inanıp inanmama konusundaki belirsizlik ifadesine bürünmüştü. Şüpheli bir bakış vardı yüzünde.
'Seni Jungkook'tan bağımsız olarak; olduğun halinle seviyorum.'
'Ve seni anlıyorum' dedim fısıltılı çıkan sesimle.
'Anlayamazsın' dedi o da söylediğim diğer şeyleri tümüyle göz ardı ederek, benden bile daha kısık bir sesle.
Acele bir şekilde kafamı iki yana salladım.
'Yemin ederim; öfkeni de yok olmayı istememeni de anlıyorum' Yağmur hızlanmıştı o yüzden sesimi duyurabilmek için sesimi yükseltmek zorundaydım.
'Bir düşün; bir gün karşına geçip sen aslında gerçek değilsin, birinin hayal ürünüsün, hislerin, düşüncelerin hiç biri gerçek değil desem nasıl hissederdin? Ya da hislerimi hayal edebilir misin gerçekten? Prenses, sen var olmadığın halde yok olmak zorunda hiç kalmadın o yüzden beni anlayamazsın.'
Jungkook'un öfkeli alterinden hiç bir kırıntı kalmamış gibiydi; aksine karşımdaki adam kırgındı. Kırgınlığını daima saklayan bu kızgın adamın ise bu dürüstlüğü soğuk bir hava gibi çarpmıştı suratıma, oysa kalbim ise cayır cayır yanıyordu.
'Var olmak dediğin tam olarak ne ki?' diye sordum. Ondan çok kendime soruyordum bunu.
'Bundan yüzyıllar önce yaşayan insanlar 'gerçekten' var oldukları halde kaçı şu an bir varlık arz ediyorlar bizim için? Kaçı hatırlanıyor? Yok olmak dediğin, kimsenin zihninde yer edinememekse sana yemin ederim ki son anıma kadar içimde bir yerlerde hep var olacaksın. Sana hep minnettar olacağım.'
'M-minnettar mı?'
Ona minnettar olacağımı düşünmüyor olmalıydı ki açıklamamı bekleyen bir ifade oluşmuştu suratında.
'Evet. Sen Jungkook'u senelerce acılarından korudun. Onun yapamadığını yapıp yardım çığlıkları bıraktın. Çığlıklarını kimse duymadı, anlamadı belki ama ben sizi senin sayende gördüm.'
Deri bir nefes aldım. Yağmur bizi aldatıyor mu yoksa saklıyor muydu bilmiyordum ama ikimizin de gözyaşları yağmur damlalarına karışmıştı çoktan.
'Var olmadığını düşünüyorsun ama yanılıyorsun. Sen Jungkook'un sessiz olmayan, iyileşmek için çabalayan tarafısın.'
'Her geçen gün daha da güçsüzleştiğimi hissediyorum' Beklemediğim bir anda yere bakarken kurmuştu bu cümleyi.
'Jungkook savaşmayı öğreniyor çünkü, o artık daha güçlü'
'O korkak piçten nefret ediyorum'
Söylediğine ufak bir gülümseme bırakıp ona doğru adımladım. İki yanağını da iki elimle tutup ondan kısa olduğum için kendime eğerek yaklaşmamıza sebep oldum. Aramızda milimler kalmıştı. İster istemez yaptığım şey yüzünden heyecanlanmıştım.
'İkimiz de etmediğini biliyoruz' Neredeyse fısıldamıştım. Jungkook'un alteri ise derince yutkunmuştu.
'B-beni seviyorsun' demişti. Bense sadece kafa sallayarak onaylamıştım onu. Hâlâ yakındık.
'Ama Jungkook'u sevdiğin gibi değil' demişti imâlı bir gülüşle. Sonra da öfkeyle benden uzaklaşmıştı.
Bu tavrını anlayamamıştım.
Karşımdaki bedene karşı zaman zaman önleyemediğim bir çekicilik hissettiğimi inkar edemezdim. Bazen uzanıp dudaklarını öpmek, elini tutmak ya da sarılıp kokusunu içime çekmek istiyordum; bunların hepsi doğruydu ama bu kimden hoşlandığım konusunda bana hiç yardımcı olmuyordu çünkü ikisi de aynı bedendeydi.
Daha önemlisi Jungkook'un alterinin ondan hoşlanmama ihtiyacı olduğunu sanmıyordum; öyleyse bu bozulmuş tavrı nedendi?
Jungkook'un alteri hiç sevilmediğini ve sevilmeyeceğini düşünen öfkeli bir karakterdi oysa ben onu seviyordum ve bunun adı aşk olmasa bile ona yeteceğini düşünmüştüm. Şu an gözlerimin en içine sessizce bakan bu adama ise sevgim yetmiş gibi görünmüyordu aksine daha fazlasını vermediğim için öfkeliydi.
Yağmur iyice dinmişti ve ikimiz de oldukça ıslanmıştık; acınacak haldeydik. Üstelik ben hafiften üşümeye de başlamıştım. Günün sonunda hasta olacağıma neredeyse emindim.
Taehyung ise konuşurken bizi yalnız bırakmak istemiş olacak ki ortalıkta görünmüyordu. Gitmeyeceğini, beni bekleyeceğini biliyordum ama yine de ona kırgın hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi. Şu an Jungkook'un alteri ile kalmayı onunla gitmeye tercih edeceğim gerçeği çarptı suratıma.
'Biliyor musun Prenses, seni ilk gördüğümde çok şeyi değiştireceğini biliyordum. Hiç bir şey bilmemene rağmen o kadar cesurdun ki ilk o zamanlar etkilenmiştim senden. Kendime kabul ettirememiştim belki ama ilk Yoongi ile kavga ettiğimiz zaman hoşlanmıştım senden.'
Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Bunu cidden beklemiyordum.
'O-o gün n-neredeyse boğazımı k-kesiyordun' dedim şaşkınlıkla zar zor konuşurken. O ise yamuk bir gülüş bıraktı aramıza.
'Gücünü öfkesinden alan biri için çok da şaşırtıcı olmasa gerek; üstelik hoşlandığım kız, Jungkook'a yardım etmek isteyen ve Jungkook'un eski arkadaşlarının en yakın arkadaşıydı.'
Ne diyeceğimi bilemeyerek suratına bakakaldım.
'Senden nefret etmek çok kolaydı belki ama ben sana aşık oldum.'
Kalbim hızlanmış, heyecandan ellerim titremeye başlamıştı. Benden bir karşılık bekliyor muydu bilmiyorum ama her şey komik geliyordu gözüme şimdi. Ben Jungkook'a ilan-ı aşk etmiştim; Jungkook'un alteri ise bana.
Aynı bedenle aşk üçgenine düşmek de yalnızca benim yapabileceğim bir şeydi, kesinlikle.
Bir cevap vermemi beklemeden devam etti konuşmasına. Cevap verip vermemem umurunda değilmiş gibiydi sanki ve böylesi ne diyeceğini bilmeyen benim çok işime geliyordu.
'Bu hikayedeki en güçlü şey senin sevgindi ve sevdiğin kişi bu oyunun kazananı olacaktı Lisa. Bunu, içten içe Jungkook da ben de biliyorduk.'
Şaşkınlığım her geçen an artıyor gibiydi.
Biraz bana yaklaştı ancak hâlâ aramızda hatırı sayılır bir mesafe vardı.
'Ve sen Jeon Jungkook'a aşık oldun.' Daha kendime bile yeni itiraf edebilmiş olduğum gerçeği pervasızca söylemiş oldu böylece.
'O yüzden bu uçurumun kenarında senden kurtulmak istedim.'
Gerilmiştim. Başa dönmüş gibi hissediyordum ancak Jungkook'un alteri beni yanıltarak tekrar girdi söze.
'Ama ne fark ettim biliyor musun?'
'Senin tarafından yenilgiye uğramak bile diğer tüm zaferlerimden daha özel, daha güzel Prenses'
Sizi bekletmekten gerçekten çok nefret ediyorum ama bazen bazı şeyler hiç elimizde olmuyor :(
Neyse bölüm için oy kullanmayı ve yorumlarınızla bana güzel bir hoş geldin armağanı bırakmayı ihmal etmeyin lütfen.
Sevgiler. 🎈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Voiceless Sounds -Liskook-
FanfictionÖnyargıların gölgesinde tanışan bir çift ve nefret dolu bir hikaye -TEXTİNG- bangtanpink #1 lisa #1 liskook #1 lizkook #1 lalisa #1 lisgguk #1 lisakook #1 blackpinklisa #1