27

1.1K 130 103
                                    

Jungkook gelmemişti.

'Neden çağırdın bizi?' diye soran Hoseok'a karşı sessiz kaldım çünkü Jungkook gelmezse onları bu durumu nasıl açıklayacağımı bilmiyordum.

Herkes gergin ve şaşkındı. Jin de dahil tüm tayfa, hiç de büyük sayılmayan hastane odamdaydı ve sadece sessizce birbirlerini izliyorlardı. Kimsenin konuşmuyor olması ortamı daha da geriyordu. Onları çağıran ben olduğum için konuşması gerekenin ben olduğumu da biliyordum ancak Jungkook gelmezse söyleyebilecek bir şeyim yoktu.

Bazen her şeyi boş verip bildiklerimi anlatmak istesem de bunu yapanın Jungkook olması gerektiğini düşünüyordum. Yüzleşmek ona düşündüğünden daha iyi gelecekti, biliyordum.

Jisoo'ya baktım. Başını eğmiş, gözlerini yere dikmişti ve geldiğinden beri bir kez olsun Jin'e ya da bana bakmamıştı. Jin'in burada olduğunu ondan sakladığım için bana da kırgın olduğunu biliyordum. Daha önce hiç bu kadar eli kolu bağlanmış hissetmemiştim ve tüm kilitlerin anahtarının Jungkook da olduğunu bilmek hiç de rahatlatmıyordu. 

Her geçen saniye Jungkook'un geleceğine olan inancımı yitiriyordum. Jin ise bana 'ben demiştim' bakışı atmakla meşguldü çünkü o, en başından beri Jungkook'un geleceğine inanmıyordu.

Bu sırada kapı çok zarif bir şekilde tıklatıldı. O kadar küçük bir tık sesiydi ki eğer bu kadar sessiz olmasaydık asla duyulmazdı. Çok geçmeden de elindeki bir buket çiçekle Jungkook göründü. Onu görmemle yüzümde gerçekten büyük, heyecanlı bir gülüş peydahlandı. İçten içe geleceğini biliyordum ve yanılmamıştım.

Jungkook gergin bir şekilde içeri girip giremeyeceğini sormuş ben ise oldukça hızlı bir şekilde kafa sallayarak onu onaylamıştım ancak Namjoon ayaklanmış ve Jungkook'un üzerine yürümüştü.

'Ne işin var burada? Hangi yüzle geliyorsun?' demişti. Jungkook gözlerini kaçırdığı ve cevap vermeyecek gibi durduğundan araya girme gereği hissetmiştim.

'Onu ben çağırdım.'

Tüm bakışlar şaşkınlıkla bana dönmüştü. Her birinin yüzündeki dehşet olmuş ifadeye aldırmadan Jungkook'a baktım.

'Geleceğini biliyordum' 

Jungkook ise bana cevap vermedi. Bunun yerine yanıma gelerek elindeki çiçeği uzattı. Çiçeği alıp yana koydum ve üstündeki notu okudum.

'Zarar gördüğün için özür dilerim ve sana güveniyorum, istediğin gibi olsun' yazılıydı. 

Notu okur okumaz Jungkook'un gözlerine baktım. Bir yandan da gülümsüyordum. Nefes almak bile canımı bu kadar yakıyor olmasaydı muhtemelen sarılırdım da. O da tereddütlü ama gerçek bir gülüşle karşılık vermişti bana ve hemen ardından ceketinin cebindeki defteri çıkarıp bana uzatmıştı.

Defteri alıp hâlâ ayakta durup şaşkınlıkla bizi izleyen Namjoon ve diğerlerine dönüp oturmalarını söyledim. Ufacık bir an önce Jin'e ardından Yoongi'ye baktım; ikisi de devam etmemi ister gibi baktıklarından Jungkook'u da yanıma oturttuktan sonra konuşmaya başladım.

Birazdan çok büyük şeyler yaşanacağını bilerek, ağrılarımı da göz ardı ederek dikkatle seçiyordum kelimelerimi.

'Jungkook'a buraya gelmesini söyledim çünkü bilmeniz gereken gerçekler olduğunu düşünüyorum. Neden size rağmen Jungkook'un yanında olduğumu ya da Jin'in neden sizden bazı şeyleri sakladığını anlamanızı kolaylaştıracağını düşündüğüm gerçekler bunlar.'

İyi bir açılış yaptığıma inanıyordum. Kimse beni bölmemişti, konuşmama devam etmemi ister gibi çatılı kaşlarıyla bana bakıyorlardı, Jisoo bile.

Voiceless Sounds -Liskook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin