Saray muhafızlarının komutanı, Lucas De Haris,gergin adımlarla Prenses Anya'nın odasına doğru ilerledi. Aldığı emirler kesin ve netti. Zehir olaylarıyla ilgili Prenses Anya'nın şüpheliydi ve oda hapsinde tuttulacaktı.
Gene de Lucas'a bir şeyler yanlış geliyordu. Hiç bir Prenses'i tercit altında tutması gerekmemişti. Rahatsızlık, duyarak da olsa kapıyı çalmadan içeri girdi. Prosedür böyleydi.
Prenses Anya,nedimeleriyle oturmuş çene çalıyor,kucağındaki beyaz parlak tüylü kediyi mekanik bir hareketle okşuyordu. İçeri girenleri görünce hafifçe başını kaldırdı. Şaşkın ya da korkmuş görünmüyordu. Kaşları hafifçe çatıktı.
"Prenses'inizin odasına böyle daldığınıza göre çok önemli bir konu olmalı. Niçin öylece bakıp duruyor konuşmuyorsunuz."
dedi Sertçe."Hanımefendi,dul Kontes Florin'in zehirlenmesinde baş şüphelisiniz. Bu yüzden dairenizi terk etmeniz,kendi maiyetiniz ile iletişime geçmeniz yasak." dedi Lucas, herhangi birine der gibi.
"Bunun için mi bu kadar yaygara kopardınız. Çok güzel. Dediklerinizi yapacağım." dedi Anya histerik bir şekilde gülmekten kendini alamayarak.
"Sevgili kocama beni mutlaka görmeye gelmesini istediğimi iletin. Bu meseleyi onunla konuşacağım."Prenses Anya,tehditkar bir şekilde gülümsedi. İnsanın aklından kolay çıkmayacak bir gülümsemeydi.
"Prens hazretleri'ne dediklerinizi ileteceğim ama sadece bu kadarını yapabilirim."
"Sör,yerinizde olsam mutlaka Prens'i ikna ederdim."dedi Prenses Anya. Geçen sefer orada olmayan birine yönelen tehtitkar ifadesini doğrudan Lucas'a çevirdi. "Her aklı başında insan biliyor ki ben suçlamalardan aklanacağım. Hatta suçlu olsam bile. O zaman sizi ve hiçbir önemi olmayan hanenizi yok ederim. Benim için çocuk oyuncağı olur."
Lucas,bu sözlerde ki kendinden eminliği ve derin aşağılamayı duyunca Prenses için üzüldüğüne pişman oldu. Bunlar çaresizce söylenmiş şeyler olsa anlayış gösterirdi. Oysa Prenses,öylesine tabi bir biçimde insanları küçük görüyordu ki, bunu fark etmiyordu bile. Onun için normal buydu.
"Tehdit edecek pozisyonda olmadığınız ve zor bir durumda olduğunuz için şimdilik sözlerinizi sineye çekip yok sayacağım."dedi muhafız komutanı. "Nedimelerinizi gönderin lütfen."
"Haydi Hanımlar çıkın. Sorun çıkarmanın anlamı yok." dedi Prenses Anya,sesinde ilk kez ortaya çıkan derin bir öfke okunuyordu.
Sör Lucas, bunun hiçbir şeyden değil deminki sözlerinden kaynaklandığını anladı. Böyle bir öfkenin öznesi olmaktan rahatsızlık duydu. Ağzını kapalı tutamadığından gereksiz yere bir düşman kazanmıştı.
Prenses'in nedimeleri tek tek ayaklanıp, selam verdiler. Karinalı nedimelerden biri gitmeden eğilip Prenses'e kendi dillerinde bir şeyler fısıldadı. Sonra gülüştüler. Lucas nedense bunda kendiyle ilgili bir uğursuzluk sezinledi.
~1 Hafta sonra~
Leydi Jonna sonunda kendini daha iyi hissediyordu. Doktorlar bu iyileşme karşısında şaşkınlık içindeydi. Herkes şaşkınlık içindeydi. Jonna kendiside ölümün soğukluğunu hissetmiş,onunla yüz yüze gelmişti. İnsanlar her zaman ölümlü olduklarını bilir ama yüz yüze gelmeden anlayamaz. Jonna, az daha ölüyordu ve bu ölümlü olduğunu algılamasını sağlamıştı. Sadece bir hayatı vardı.
O gün yatağında can sıkıntısıyla otururken içeri kuzini Elosie girdi.
"Jonna, bil bakalım kim geldi?" dedi Eloise neşeyle, sorunun cevabını beklemeden devam etti. "Felix,burada müsait olduğunda seni görmek istiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ KRALİÇE/ THE OTHER QUEEN
Historical FictionKraliçe Anya,tacını başından alıp aynanın önüne bıraktı. Bu taçı takmak hakkıydı. Bir kralın kızı olarak doğduğu gün gelen hakkı. Ama içi rahat değildi. Başına taç takarak tek kraliçe olmamıştı. Kralın sevgilisi de öteki kraliçeydi. Önceki kralın kı...