Güneş son ışıklarını da Yusufların okulundan esirgemeye başlamıştı. Büyük Kıyamet'in ikinci günü de sona eriyordu. Yusuf'un elindeki sopa dışında doğru düzgün silahları yoktu ve çantalardan çıkanlar atıştırmalıklar da beş dakika sonra bitmişti. En azından midelerine bir şey girmiş, dudaklarını ıslatmış oldular. Diğer sınıfları temizlemek için halleri olmadığından başka bir çözüm bulmaları gerekiyordu. Ahmet; Yusuf, Can ve Deniz ile beraber 8-H'ın içinde kısmen temiz bir sıra ve gömleği ile oturakları silmişti ve şimdi dördü durum değerlendirmesi yapıyorlardı.
Sanki orada geriye kalan 21 kişinin başkanıydılar. Gerçi diğerlerinde de kendilerinin lider olduğuna dair etki bırakmışlardı: Onlar için bir sınıf temizlemiş ve onları nispeten doyurmuşlardı, tüm kararları onlar veriyordu.
"Beyler daha iyi bir çözümünüz yok mu?!" diye sızlandı Ahmet ve devam etti "Diğer sınıfları temizlemek ve intihar etmek, gelen öneriler bunlar ve hepsi de berbat. Neden hala benim dışarıyı keşif planına karşısınız anlamadım."
"Çünkü Ahmet..." dedi Yusuf hışımla "... Bir tane silahımız var, dışarıda ne kadar yaratık var bilmiyoruz ve hala bir yaratık görsek donup kalırız. Üstüne üstlük..." "SAÇMALIK!" diye bağırdı Ahmet ve masayı yumrukladı. Herkes korkuyla susunca Ahmet devam etti: "Sende sadece bir silah olabilir ve hala korkak olabiliriz ama dışarısı tamamen o koşan çocuklarla dolu olacak değil ya! Korkular bir noktaya kadar seni korur ama, korku uzun sürerse o zaman seni gelişmiş ama korktuğu için yumurtadan çıkmayan civcivin sonu bekler."
Bunun üzerine Ahmet'in fikrine karşı çıkmak isteyenler de karşı çıkamadı. Ahmet itiraz gelmesini bekledi ama kimse karşı çıkmayınca ayağa kalkıp: "Tamamdır, anlaştık sanırım. Yarın sabah erkenden dışarı çıkıp kantindeki suları ve yiyecekleri (çoğunlukla doyurucu olan hazır tostlar ve sandviçler) sömürüp geri geleceğiz. Kolay olacak emin olun." dedi. Tam dönüp dışarı çıkacakken Yusuf'a döndü: "Sen anlatacaksın onlara Yusuf. Senin hitabetin iyi." Sonra da dışarı çıktı.
Diğerleri de arkasından çıkınca meraklı grubun gözleri onlara döndü. Yusuf derin bir nefes aldı ve başladı: "Yarın sabah uyanınca kapılar açılacak ve dışarı çıkacağız. Kantinden almamız gerekenleri alıp geri döneceğiz ve kapılar kapanacak. Eğer gelmek isterseniz -ki yardıma her zaman açığız- belirtmeniz yeterli. Unutmayın, hep birlikte hayatta kalacağız!" Bu konuşma sonunda herkes elini kaldırdı fakat ses çıkarmadılar. Çünkü yaratıklar her kapıya çarptıklarında ödleri kopuyordu.
Tam o sırada Yusuf'un gözüne en arkada, duvara yaslanmış ve sweatshirt'ünün şapkasıyla tamamen kafasını örten bir kız çarptı. Yavaşça yanına gitti ve ailesini özlüyorsa diye güzel bir konuşma tasarlayarak önünde diz çöktü. Sonra yavaşça şapkayı kaldırdı ve çığlık atarak geri sıçradı. Ece'nin gözleri şişmiş, yüzündeki damarlar ortaya çıkmış ve yüzü terden sırılsıklamdı. Yusuf'un bağırması üzerine herkes korkup geriledi.
Deniz hemen koşarak yanlarına geldi. Ece Yusuf'un komşusuydu ve Yusuf şu an onu bu halde görünce üzülmedi, acıdı. Aniden Deniz'in yakasına yapıştı(Onların sınıfından bir tek Deniz ve Ece kurtulduğunu biliyordu, Ece hep Deniz'den bahsederdi. Olsa olsa bu durumu Deniz'e söylemiş olabilirdi.) ve bağırarak "Niye söylemedin! Bizi öldürtecek misin sen!" diye söylendi. O an kimse yaratıkların kapıya vurmasını umursamadan Deniz'i yuhalamaya başladılar. Herkes yıpranmış sinirlerindeki öfke ve karışık duygularını Deniz'in üstüne boşaltıyordu. Deniz ise boyun bükmekten başka bir şey yapamıyordu.
Birden Ahmet'in savaş narası duyuldu ve Ahmet elindeki metal sopayı kaldırmış vaziyette hızla kalabalığı yardı. Ece kafasını korumaya çalışırken Ahmet'in önüne Yusuf çıktı ve onu durdurdu.
"Ne yaptığını sanıyorsun Ahmet! O hala ölmedi!" diyerek Ahmet'i büyük bir hatadan döndürmeye çalışıyordu. Ahmet ise "Başlatma yaşayanına Yusuf! Biri için yirmi dört kişiyi riske mi atacağız!?" diye haklı bir görüş sunuyordu. Diğerleri ise susup onlara bakıyordu, Yusuf fark etti bunu ve Ahmet'in kulağına fısıldadı: Şimdi burada olmaz. Ahmet sopayı yere attı ve dönüp Deniz'e yumruk attı. Deniz ise yere yığıldı.
"Kalacaksın burada Deniz ve, Ece'ye bakacaksın! Eğer birine bir şey yaparsa seni yaratıkların önüne atarım." dedi Ahmet hırlayarak. Herkesi sakinleştirip Ece'yi de Deniz'i de 8-H'a kapattılar ve ardından Deniz'i sorguya çektiler Ahmet ve Yusuf. Yerdeki kan lekeleri ve havadaki koku sanki işkence odasındalarmış gibi hissettiriyorlardı. Yusuf hiç karışmıyordu, Deniz güvenini sarsmıştı.
Deniz sadece kafa salladı. Sonra Ahmet Yusuf'a döndü: "Bize yeni kişiler lazım. Dışarı git ve bul." Yusuf hiçbir şey yapmadan dışarı çıktı ve gelecekleri sordu. Sadece iki erkek çıktı: Biri ensesini kapatan saçlara ve yuvarlak bir yüze sahip Alperen, diğeri 3 numara saçları ve keskin hatlı yüze sahip Orhan. "Güzel" dedi Yusuf, "Şimdi yatın, yarın uzun olacak..."
********
Nisa kapıyı açmaya hazırlanırken diğerleri hızlı hızlı nefes alıyordu. Dışarı Yusuf, Ahmet, Can, Alperen ve Orhan çıkacaktı. Deniz ise Ece ile 8-H'tan çıkamıyordu. Dış dünyaya çıkacakların sırtlarında birer çanta vardı. Sadece Yusuf'ta silah sayılabilecek şey vardı, diğerleri kendilerini korumanın bir yolunu bulacaktı.
Nisa aniden kapıyı açtı ve dışarı fırladı Kaşifler (evet, Yusuf o anısından bahsederken bu minik gruba "Kaşifler" derdi). Çıktıkları gibi kapı gürültüyle kapandı. Önlerinde 7'lerin koridoru vardı ve beş tane yaratık kapı sesine doğru geliyordu ayaklarını sürüyerek. Kaşifler aşağı inmeye başlamışken birden Can'ın çığlığı duyuldu.
Can kapıyı açmaları için yalvarırken arkasından gelen yaratık onu yakalamış ve boynundan büyük bir ısırık almıştı. Açıkta kalan damarlardan fışkıran kan tavanı ve Can'ın omzunu kana boyamıştı. Can yere devrildi ve yaratıklar iştahla onu parçalamaya başladı. Bir anlık şok oldu Kaşifler için ama bu onları daha da hareketlendirdi. Kimse sonunun Can gibi olmasını istemiyordu.
Aşağı kata indiklerinde büyük bir sürpriz ile karşılaştılar: beş çocuk iki yetişkin yaratık orada öylece duruyordu. Tabii grubu görünce çocuklar üstlerine doğru koşmaya başladı. Allah'tan çıkış kapısının oradaydılar, kantin yolu açıktı. Kantine doğru koşmaya başladılar ve hizmetli odasının kapısının önünden geçip kantine daldılar, hemen kapıyı kapattılar. Kantin bomboştu. Yusuf göz gezdirdi gruba ve korkuyla gözleri açıldı, Ahmet yoktu.
Alperen Yusuf'u donmuş bir şekilde görünce onu sarsmaya başladı ve: "Dostum kendine gel, düşünmen gereken bir ekip ve bir sürü insan var!" Yusuf silkelendi ve çantaları doldurmaya başladılar. Ama Yusuf'un aklından Ahmet hiç gitmiyordu. Tam her şeyi toplayıp gitmek üzere iken kantinin kapısı açıldı ve elinde ekmek bıçağı ile Ahmet girdi.
"Bakın hizmetli odasından ne çıktı?" dedi ve kahkaha attı. Ve Kaşifler böylece tek bir kayıpla geri döndü. Diğerleri Can'ın ölümüne biraz bozuldu ama eğer biri fedakarlık yapması gerekiyorsa başkası yaptığı için memnundular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Günler (YAZILIYOR)
Fiksi IlmiahSerinin 1. Kitabıdır diğerleri yolda! Bilinmeyen bir virüsün kasıp kavurduğu bir dünyada bir avuç çocuk ne kadar hayatta kalabilir ki? Düşündüğünden fazla... (Ölü Günler adıyla yazılan ilk kitap) (Bu kurgu 2022 yılında yazılmaya başlamıştır) 15...