19.03.2018
"Soo-Yun, hadi geç kalacaksın."
"Geliyorum!"
Hızlıca çantamı ve telefonumu alıp beni bekleyen babamın yanına ilerledim ve ayakkabılarımı giydim. Çoktan hazır olan babam benim ayakkabılarımı giymemle kapıyı açtı.
"Dikkatli gidin!"
Bize seslenen anneme el salladım ve babamla beraber evden çıktık. Arabaya doğru ilerleyip içeri girdim. Babam arabayı çalıştırıp okula doğru sürmeye başladığında ben hâlâ geçen günleri düşünüyordum. Normalde beni arabayla bırakma gibi bir huyları yoktu ama şu günlerde böyle yapmaya başlamışlardı.
Üç dört gün öncesine kadar haberler aşı olan hastaların iyiye gidiyor olduklarını yazıyordu. Sonra ne olduysa işler değişmeye başlamıştı, kötüye gitmeye başlamışlardı. Söylenene göre hastalar bir yere kapatılmaya başlanmıştı, tek bildiklerimiz buydu. Yaptığımız tek şey dua etmekti.
"Dersin bittiği zaman haber ver, tamam mı? Bahçede bekle hiçbir yere çıkma."
Kafamla babamı onayladım, o her ne kadar görmese de. Olanlar beni biraz da olsa korkutuyordu, her şeyin kontrol altında olduğu söyleniyordu ama..içimde bir sıkıntı vardı.
Okula vardığımızda arabadan çıkmış ve babama el sallamıştım. Ben okula girerken babam da uzaklaşmaya başlamıştı.
"Soo-Yun!~"
Arkamdan gelen ses ile kocaman gülümseyip bana seslenen Felix'e döndüm. Bu ses Felix'den başka kimsede yoktu. Felix gülümseyerek yanıma koşmuş kolunu omzuma atmıştı.
"Nasılsın lotus çiçeği?"
Bu dediğine gülmeden edemedim. İsmimin anlamı olan 'lotus çiçeği' diye sesleniyordu bana. Hoşuma gitmiyor da değildi doğrusu.
"İdare eder gün ışığı, sen nasılsın?"
"Senin dediğin gibi işte."
Gün ışığı gibi olduğu için böyle sesleniyordum ona, bu takma isim ona cuk oturuyordu. Daha tanışalı neredeyse bir hafta olmuştu ama bu kısa sürede gerçekten iyi anlaşmış ve yakınlaşmıştık. Jisung ve Seungmin ile de aram iyiydi, Jisung zaten bildiğimiz gibiydi; ama artık daha samimi davranıyordu. Seungmin dahi beni kabul etmiş benimle konuşur olmuştu.
Tüm bunlar olurken Hyunjin'i etrafta fazla görmemiştim, ya ben yokken onlarla takılıyordu ya da ortada olmuyordu. Bu durum ciddi anlamda moralimi bozuyordu, hele üstüne öğrendiğim durum ile de onun için üzülüyor ve canım yanıyordu. Ji Woo, yani sevgilisi onu aldatmıştı. Jisung'dan öğrenmiştik durumu, o zamandan beri de aklım bir an olsun Hyunjin'den ayrılmıyordu.
Umarım iyisindir..Hyunjin.
Felix ile beraber konuşarak sınıfa kadar girmiş ve sıralarımıza geçmiştik. Sınıf kendi halinde takılırken biz de Felix'le biraz daha konuşmuş sonra da hocanın gelmesi ile derse odaklanmıştık.
Ben Felix'le arkadaş olduğumdan beri sınıfın da dikkatini çekmeye başlamıştım. Artık hayalet görevinde değildim, herkesin benden haberi vardı. Biraz rahatsız ediciydi, ama artık görülüyor olduğum için de biraz iyi hissediyordum.
Felix sağolsun.
Felix'e yandan bir bakış attığımda o da bana bakmış ve gülümsemişti. Aynı şekilde ona gülümseyip önüme döndüm. Ders aşırı sıkıcı ilerliyordu. Ne kadar vakit geçmişti bilmiyorum ama sınıftan bir anda uğultular gelmeye başlamıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken hocamız sınıfı susturmaya çalışmış ama başarısız olmuştu. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Land Of Blood | Hwang Hyunjin
Fanfiction"Sence görür müyüz yeniden ışığı? Çıkabilir miyiz bu karanlıktan?" "Işık sönecek olsa bile, onu beraber yeniden yakacağız. Karanlığı tahtından indireceğiz, sana söz veriyorum." |Hyunjin Fanfic.| |bxg| #2 bxg / 24.11.2022 #1 bxg / 30.11.2022 #2 kpop...