Bir sene sonra
"Hyunjin! Hadisene, geç kalacağız!"
"Geldim, geldim.~"
Bana doğru koşarak gelen Hyunjin'e bakarak başımı iki yana doğru salladım ve hızlı bir şekilde dış kapıyı açıp çıktım dışarıya. Hyunjin de beni arkadan takip ederken, ayakkabılarımızı giyip kapıyı kapattık arkamızdan.
"Ryujin çiğ çiğ yiyecek bizi, geç kalmayın demişti." dedim kapıyı kilitlerken.
"Bir şey olmaz bebeğim, ben korurum seni." Arkamdan sarılıp boynuma öpücükler konduran Hyunjin'i zor bela kendimden uzaklaştırarak saçımı düzelttim ve elinden tutarak yürümeye başladım.
"Seni kim koruyacak onun elinden peki?"
Hızlı adımlarla bahçe kapısından çıkarak geldik arabanın önüne. Hyunjin anahtar ile arabanın kapılarını açarken, giydiğim elbisenin bozulmamasına dikkat ederek bindim ön koltuğa. Hyunjin de sürücü koltuğuna geçtiğinde, ikimiz de kemerlerimizi bağladık ve Hyunjin'in arabayı çalıştırması ile başladı yolculuğumuz.
Telefondan saatime bakarken, gergince bir nefes verdim ve ekrana bakarak düzelttim saçlarımı. Epey heyecanlı ve gergindim, çünkü çok önemli bir davetimiz vardı ve biz geç kalıyorduk.
Hyunjin sağolsun.
"Güzelsin." Hyunjin'in sesini duyduğumda gözlerimi kırpıştırarak baktım ona, niye böyle bir şey söylediğini anlamaya çalışarak. Bir saniyeliğine bana bakarak gülümsedi ve yeniden önüne döndü.
"Kontrol edip durmana gerek yok, çok güzelsin. Hatta öyle güzelsin ki, gelin sen misin yoksa Ryujin mi bilmiyorum. Sollayacaksın hepsini."
O iç geçirip arabayı sürmeye devam ederken, yüzümdeki şapşal gülümseme ile baktım ona. Söyleyecek bir şey bulamazken, uzanıp hızlıca bir öpücük kondurdum yanağına.
"Ya! Dağıtma dikkatimi yoksa sağa çeker öperim seni."
Söylediği şeye gülerken, önüme döndüm başımı iki yana sallayarak. Şu bir sene içinde öyle çok şey olmuştu ki, bazen hâlâ hayal gibi geliyordu her şey..
O gün, son savaşımızı verdiğimiz gün iyileşen herkesi toplamış ve kaldığımız okula geri dönmüş; ve o zaman görmüştük diğer grupların da yanlarında onlarca insan ile geldiğini. Herkesin yüzü gülüyor, kimileri birbirine sarılıyordu o an. Hepimizin yüzünde aynı ifade, aynı gülümseme vardı.
Okul içinde başlayan bu savaşı, yine bir okul önünde bitirmiştik hepimiz. Birlik içinde kazanmış, pes etmemiş ve zaferi elde etmiştik..
Sonrasında olanlar ise çorap söküğü gibi gelmişti, yine birlik içinde devam etmiş ve iyileşmemiş kim varsa yardımına koşmuştuk. Kolay olmamıştı, hatta hâlâ bitmemişti ama yine de; hiç hayal edemeyeceğimiz noktalara gelmiştik. Aylar birbirini kovalarken mücadelemiz sürmeye devam etmiş ve düzen yeniden oturmaya başlamıştı.
Tabii tüm olanlar sonrasında herkes bambaşka yerlere geçmişti. Chan devlet işlerine geçmiş ve ünlü isimlerden biri olmuştu, Minho hak ettiği yere gelmiş ve tıpkı babası gibi ünlü bir doktor olmuş; önemli bir ekibin lideri hâline gelmişti. Changbin kendini askeri alana atarken, Jeongin de devletin bilgisayar ve istihbarat alanında önemli bir isim hâline gelmişti. Jisung ve Seungmin artık müzik alanındaydı, idol olmaya adaylardı.
Yeji artık üniversitede okuyordu, yükselmek istiyordu.
Hyunjin ve ben, evlenmiştik. Fazla büyük ya da şaşalı olmamıştı ama umrumuzda değildi, tek istediğimiz tamamen bir olmaktı. Ve bu hayal gerçekleşmiş, evlenmiştik..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Land Of Blood | Hwang Hyunjin
Fanfiction"Sence görür müyüz yeniden ışığı? Çıkabilir miyiz bu karanlıktan?" "Işık sönecek olsa bile, onu beraber yeniden yakacağız. Karanlığı tahtından indireceğiz, sana söz veriyorum." |Hyunjin Fanfic.| |bxg| #2 bxg / 24.11.2022 #1 bxg / 30.11.2022 #2 kpop...