Gözlerimin içine sızan ışık ile açtım gözlerimi sabaha, kaşlarımı çatarak kırpıştırdım gözlerimi ışığa alışsın diye. Nihayet alıştığında, üzerimdeki ağırlık ile dikkatimi oraya verdim. Hyunjin'in kolları hâlâ sıkı sıkıya sarılıydı bedenime, sabit nefes alış verişlerini hissediyordum.
Dün gece geldiğinde aklıma, burukça tebessüm edip bir çocuğun annesine sarıldığı gibi bana sarılan Hyunjin'in saçlarını okşadım yavaşça. Bunca zaman öyle zor şeyler yaşamıştı ki, içinde aslında ne fırtınalar koptuğunu görmemiştim. Güçlü ve sert duruşunun altında, yaralı bir genç yatıyordu. Kimseye göstermemişti bu hâlini, ilk defa dün gece onu öylesine savunmasız görmüştüm.
Çaresiz, gözlerinin içinde yardım çığlıkları atan Hyunjin'i görmüştüm ben.
Tüm acısını, kederini döktükten sonra ise; zar zor odaya geçmiş, yatağa yatar yatmaz da sıkı sıkıya sarılmış, başını göğsüme yaslamıştı. Bu şekilde de uyumuştu hemen, çok yorulmuştu çünkü. Gece bir süre onun uyumasını izlemiş, saçlarıyla oynamıştım.
Ne zaman uyuduğumu bile hatırlamıyorum..
Hyunjin'i uyandırmamaya dikkat ederek kollarının arasından çıkmaya çalıştım, bir süre mücadele ettikten sonra ise nihayet başardım ve sessizce yataktan çıktım. Benim yataktan kalkmamla birkaç mırıltı çıkardı ve arkasını döndü uyumaya devam ederek. Bu sürede kısa çaplı bir kalp krizi geçirdikten sonra, elimi göğsüme koydum ve sessizce nefes verdim. Uyandırmak istemiyordum onu, çünkü dün aşırı yorulmuştu ve dinlenebildiği kadar dinlensin istiyordum.
Bacaklarının hizasına kadar aşağıya çekilmiş olan battaniyeyi aldım ve omuzlarına kadar örttüm yavaşça, son kez yüzüne baktım ve alnına küçük bir buse kondurdum. Ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim ve sessizce açarak çıktım odadan, hemen ardından kapıyı kapatıp merdivenlerden indim yemekhaneye gitmek için. Şu an kimler ayaktaydı ya da saat kaçtı bilmiyorum, ama genelde benden önce herkes çoktan uyanmış oluyordu.
Merdivenleri inmeyi bitirdiğimde, tahminimin doğru olduğunu anladım. Tanımadığım insanlar bile uyanmıştı, o hâlde diğerleri de ayakta demekti. Yemekhane kapısına ulaştığımda, içeriye bir göz attım ve ileride oturup konuşan grubu gördüm. Yanlarına ilerleyip beni farketmeleri için seslendim el sallayarak, beni farkeden ilk kişi Jisung oldu.
"Oh! Soo-Yun, günaydın." dedi Jisung, aynı şekilde bana el sallarken. Gülümseyip yanlarına oturdum ve hepsine bir bakış attım.
"Günaydın." dedim hâlâ hafif uykulu çıkan sesimle.
"Yorgun görünüyorsun, her şey yolunda mı?" Seungmin'in endişe barındıran sesi ile ona döndüm ve dikkatle bana baktığını gördüm. Sorusuna karşılık gülümseyip salladım başımı.
"Her şey yolunda merak etme, daha uyanamadım tam sanırım ondan öyle görünüyorumdur."
Cevabımı alan Seungmin başını salladı dudaklarını birbirine bastırarak, böylece dikkati benden diğerlerine kaymış oldu. Ben de onun gibi dikkat kesildim yeniden başlayan sohbete, Changbin'e kaydı gözüm o sıra. Saldırıdan sonra ilk defa görüyordum onu, yaraları duruyordu daha yüzünde. Ancak o bunu takıyormuş gibi görünmüyordu hiç, gayet iyi görünüyordu yaralarına rağmen.
"Chan hyung ne yaptı acaba, en son sorgulamaya devam ediyordu çocuğu."
Changbin'in sözleri üzerine herkes ona baktı omuz silkerek. Hepimizin merak ettiği konuya değinmişti aslında, hepimiz çocuğa ne olduğunu merak ediyorduk.
"Onu bilmem de, yüz ifadesi öyle korkunçtu ki bir an kendimi çocuğun yerine koydum.. Uh düşüncesi bile kötü." dedi Jisung kollarını kendine sararken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Land Of Blood | Hwang Hyunjin
Fanfiction"Sence görür müyüz yeniden ışığı? Çıkabilir miyiz bu karanlıktan?" "Işık sönecek olsa bile, onu beraber yeniden yakacağız. Karanlığı tahtından indireceğiz, sana söz veriyorum." |Hyunjin Fanfic.| |bxg| #2 bxg / 24.11.2022 #1 bxg / 30.11.2022 #2 kpop...