2.4

901 67 16
                                    

Bir ayrı kasvetliydi hava, bir başka hüzünlüydü gün.

Yas günü, herkesin üzerine çökmüş; herkes başını eğmiş, bazısı ağlarken, bazısı da kaybetmişti sanki tüm yaşam enerjisini. Acı çığlıklar ve yakarışlar yerini iç çekmelere bırakmış, gözyaşları sahnelerdeki yerini almıştı.

Çok fazla kaybımız vardı..

Saldırıdan sonra hızla terk etmek zorunda kalmıştık alanı, cansız bedenleri taşımaya fırsatımız dahi olmamıştı.. Hepsini orada bırakmak zorunda kalmıştık, yaratıkların yaklaşması sebebiyle. İçimiz buruktu, ruhumuz yaralıydı..

Şu anda sağ kalanlar olarak hepimiz binaya ulaşmış ve basketbol sahasının olduğu yerde toplanmış, hepimiz bir köşeye dağılmıştık. Etrafta fazla ses yoktu, yalnızca hıçkırıklar ve iç çekişler duyuluyordu. Sağıma doğru döndüm gözlerimdeki hüzünle, en başta Yeji'ydi iç çeke çeke ağlayan. Yutkundum gözlerinden dökülmeye devam eden yaşları görünce, önüme dönüp sıkıca kapadım gözlerimi birkaç saniyeliğine.

Belki de bu durumdan etkilenenlerin en başlarında geliyordu Yeji, durmadan ağlıyordu. Onu saldırının olduğu alandan götürmek çok zor olmuştu, ahjussinin cansız bedeninin yanıbaşından ayrılmamıştı biz onu çekip götürene kadar. Krize girmiş gibiydi, epey direnmişti kalkmamak için. Onu oradan kaldıran ise, Hyunjin olmuştu..

Hyunjin.. O da ağlamıştı ahjussinin ölümüne, o da yıkıma uğramıştı. Ancak hâlâ göz kulak olması gerektiği kardeşi için güçlü durmuş ve zorla da olsa Yeji'yi tutup kaldırmıştı olduğu yerden. Dik durarak ulaşmıştı binaya..

Kalan kesim binaya ulaştığında, küçük çapta bir tören düzenlenmişti. Tahta parçaları dikilmişti toprağa, orada hayatını kaybeden her bir insan için, o küçük kız için.. En büyük tahta ise, ahjussi için dikilmişti. Hepsinin ortasına konulmuştu onunki, etrafında ise diğer tüm mezarlar..

Şimdi hepsi, huzur içinde izliyordu belki de bizi..

Başımı kaldırıp etrafıma baktım güçsüzce, gözüme çarptı o anda; Chan'ın bir sandalyeye oturmuş, dirseklerini dizlerine, elleriyle de başını saklamış olan bedeni. Daha önce hiç böyle yıkılmış görmemiştim onu, durum ne kadar kötü olursa olsun hep dikti başı. Saldırıdan en çok etkilenenlerden birinin de Chan olduğu şüphesizdi.. Kendini suçluyordu, görebiliyordum. Arkasında kimseyi bırakmayan Chan, onlarca masumu bırakmak zorunda kalmıştı, hayatlarını kaybetmiş olsalar da..

Yeniden baktım etrafıma, hüznün ağırlığı yeniden ezdi ruhumu. Yutkundum, sertçe. Bakışlarımı kaçırdım, önüme döndüm. Odağımı başka yere çeken ise, solumda oturan Hyunjin'in alnını omzuma yaslaması oldu.

Başımı hafifçe çevirdim, onu görebileceğim kadar. Saçları dağılmış görünüyordu, uzattım elimi yavaşça. Dağılan saçlarını düzelttim nazikçe, sanki acıtacağım diye korkarmışçasına..

Başını kaldırdı sonra, gözlerime baktı. Gözlerindeki acıyı görebiliyordum buradan, pırıl pırıldı irisleri. Hafifçe gülümsedim, o bana kızarmış gözleriyle bakarken. Bedenimi tamamen ona doğru çevirip açtım kollarımı iki yana doğru, bu ânı bekliyormuş gibi girdi kollarımın arasına. Alnını yine omzuma gömerken, kollarıyla sıkı sıkıya sardı belimi. İç geçirerek sırtına doladım kollarımı, bir elimle yavaşça sırtını sıvazlarken.

"Her şey yoluna girecek.." dedim kısık bir sesle.

Hiç sesi çıkmıyordu, yalnızca sarılıyordu sıkıca. Düzensiz nefes alış verişlerini duyuyordum yalnızca, onlar dahi sessizdi. İç geçirdim göğsümdeki ağırlıkla, bir elimi saçlarına çıkardım. Yanağımı yasladım omzumla boynum arasında yerini bulmuş olan başına, elimle saçlarını hafifçe okşarken. Boynumda hissettiğim sıcak ıslaklık ile ürperdim istemsizce, sonrasında ise gerçeklik çarptı suratıma.

The Land Of Blood | Hwang Hyunjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin