"Bir şey bulabildiniz mi?"
Felix başını olumsuz yönde salladı Hyunjin'in sorusuna karşılık.
"Kayda değer doğru düzgün bir şey bulamadık."
Dışarıya çıktığımızdan beri bir süre geçmişti ve fazla uzakta olmayan bir yerde bir market bulmuştuk. Etrafı iyice kolaçan edip temkinli adımlarla içeriye girmiştik, ancak, sonuç tam bir hüsrandı. Hiçbir şey bulamamıştık, bulduğumuz tek şey darmadağın olmuş raflar ve örümcek ağları ile kaplanmış duvar köşeleriydi.
Hyunjin'in sıkıntıyla iç çekişini duydum, başını öne eğip biraz düşünür gibi yaptı.
"O zaman vakit kaybetmeden başka yerlere bakalım, akşama kadar dönmüş olmamız gerekiyor."
Felix ile ikimiz başımızla onayladık onu. Hyunjin yine biraz önümüzde ilerlemeye başladı, arkasından da Felix ve ben. Marketten çıkmadan önce dışarıyı yine kolaçan ettik, hiçbir sorun olmadığını farkettiğimizde ise dışarıya attık adımımızı.
Saat kaçtı bilmiyordum, ama güneşin tam tepemizde olduğunu hesaba katarsak eğer; öğle saatleri olmalıydı. Hava oldukça sıcaktı, güneş ışıkları görmemi biraz engelliyordu.
"İyi misin?"
Gözlerimi bana dikkatle bakan Felix'e çevirdim. Biraz endişeli gözüküyordu, bu hâline gülümseyip başımla onayladım onu. Gayet iyiydim, içimde hâlâ biraz heyecan vardı ancak eskisi kadar çok değildi.
"İyiyim, merak etme."
İyi olduğumu duyan Felix endişeli bakışlarını sonlandırıp gülümsedi. Bana bakmayı kesip önüne döndü ve ciddi ifadesini yeniden takındı.
Ne kadar olduğunu bilmediğim bir süre yürüdükten sonra birkaç metre ötemizde olan bir alışveriş merkezi gördüm, diğerleri de görmüş olacak ki; üçümüz de birbirimize baktık. Alışveriş merkezi biraz büyük gözüküyordu, her zamanki gibi camlar paramparçaydı. İçerisi gözükmüyordu buradan, ama büyük olduğu için ekstradan dikkat etmemiz gerekiyordu.
İçeride neler dönüyor olabileceğini hiç birimiz bilmiyorduk.
"Bina iki katlı, içeride dolaşan yaratıklar olabilir. Fazla ses çıkartmadan girmek zorundayız, gerek olmadıkça silah ateşlemeyin. Yanınızda silah olarak kullanabileceğiniz başka bir şeyler getirmişsinizdir umarım?"
Hyunjin'in bize bakarak sorduğu soru ile kaşlarımı çattım. Felix'i bilmiyordum ama ben yanımda bir şey getirmemiştim, yanımda yalnızca Felix'in elime tutuşturduğu silah ve annemin bana bıraktığı tabanca vardı.
Tecrübesizliğim işte burada ortaya çıkıyordu..
"Beyzbol sopası var yanımda, birkaç tane de bıçak getirdim ne olur ne olmaz diye."
Şaşkınlıkla Felix'e döndüm, ne ara almıştı onları yanına? Her şeyi geçtim, beyzbol sopasını aldığını niye görmemiştim?
"Güzel, o hâlde vakit kaybetmeyelim."
Hyunjin ve Felix biraz önümde ilerleyerek etrafı taramaya başladı, ben ise arkalarında onları takip ediyordum. Yapacağım başka bir şey de yoktu..
"Jin, etraf temiz görünüyor."
Alışveriş merkezinin tam önüne gelmiştik, etrafta çıt yoktu. Yaşama dair hiçbir şey yoktu, olabildiğince ıssızdı.
"Önce kim giriyor?"
Hyunjin'in bu sorusu direkt Felix'e yönelikti, gözleri ciddi bir ifadeyle Felix'deydi. Felix Hyunjin'in sorduğu bu soruya karşılık önce bana bakmış, sonra da Hyunjin'e dönüp konuşmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Land Of Blood | Hwang Hyunjin
Fanfiction"Sence görür müyüz yeniden ışığı? Çıkabilir miyiz bu karanlıktan?" "Işık sönecek olsa bile, onu beraber yeniden yakacağız. Karanlığı tahtından indireceğiz, sana söz veriyorum." |Hyunjin Fanfic.| |bxg| #2 bxg / 24.11.2022 #1 bxg / 30.11.2022 #2 kpop...