Hayatımın en iyi doğum gününü geçirdiğimi düşünüyordum. Yaşananlar anlam verebileceğim şeyler değildi, anlam vermek de istemiyordum zaten.
Saat 2'ye yaklaşıyordu. Bankta oturuyor yıldızları izliyorduk ve ben ilk defa biriyle gerçekten bu kadar rahat bir şekilde konuşuyordum.
"Şu yıldızı görüyor musun?" dedim elimi gökyüzüne uzatarak.
O da elimi takip edip gösterdiğim yere baktı. "En parlak olan mı?"
Küçük bir kız çocuğu heyecanıyla başımı sallayıp, "Evet!" dedim.
Gözlerini bana çevirip gülümsedi. Gözlerimiz birbirine değerken gülümsemem yavaşça yerini huzurun verdiği o ifadeye bırakmıştı. Gözlerimi bu sefer ondan çekmeden, "O yıldızı küçüklükten beri görüyorum biliyor musun?" diye anlatmaya başladım. Gözlerinde gördüğüm saf ilgi anlatmam için bana cesaret verdi.
"Gördüğüm günden beri o yıldızı sonsuza kadar seveceğim birine hediye etmek istiyordum..."
Gözlerindeki o açıklanamaz ifade gözlerimin dolmasına sebep olurken konuştu. "Eee, ettin mi birisine?"
Derin bir iç çekişle başımı önüme eğdim. Parmaklarımı incelerken, "Etmeli miyim?" diye sordum.
Bir şey demedi. Bence o da etmeli miydim bilmiyordu.
O da benim gibiydi, kafası karışık... Ve biz bunlarla nasıl başa çıkacağımızı bilmiyorduk.
Ani bir rüzgar esince hafifçe ürperdim. Taehyung bana bakıyordu ve sordu, "Üşüdün mü?"
Omuzlarımı silktim, üşümeyi severdim.
Taehyung'un tarafından sesler gelince ona döndüm. Arabadan inerken yanına aldığı poşetten bir hırka çıkarmıştı.
Bana uzatarak, "Üşürsen diye almıştım." dedi.
Beni düşünmüş olması yüzümde aptal bir gülümsemeye yol açarken ellerinden hırkayı aldım ve giydim.
Taehyung güldüğümü görünce, "Bir şey mi oldu?" dedi.
Fakat bilmiyordu ki, ben onunla olduğum her an kahkahalara bile boğulma dürtüsüne sahiptim.
Tekrar omzumu silktiğimde yaklaşık iki saattir söylememek için çabaladığım kelimeler iradem dışında ağzımdan çıkıverdi, "Şimdi ne yapacağız?"
Ona döndüğümde denizi izliyor olduğunu gördüm. O da bilmiyordu ve ben bunun pekala farkındaydım fakat her zamanki olgunluğunu asıl kullanması gereken yer burasıydı.
"Hiçbir şey." söylediği şeyle kaşlarım çatıştı.
"Hiçbir şey?"
"Hiçbir şey yapma zorunluluğumuz yok Jennie..."
"Sen..."
"Hey, yanlış anlama... Birine bir şeyler açıklama zorunda değiliz. Veya bir şeylere başlamak zorunda değiliz. Jennie biz olmak zorunda değiliz."
Gözlerimin yandığını hissedebiliyordum. Öylece ona bakıyordum işte. Bana tamamen döndü ve ellerimi tuttu.
"Sen gençsin, güzelsin. Önünde bir sürü yol var. Denemen gereken şeyler var... Bunun benim gibi bir adamla harcanmasına izin veremem. Sana bunu yapamam Jennie."
Ellerimi ondan çekmek yerine sıkı sıkıya tuttum ve, "Bu benim kararım. Yanlış mı? Pekala, o zaman ders çıkarmama izin ver. Sadece beni istediğini söyle Taehyung... ve diğer şeyleri düşünme." dedim. Şu an onu her şeyden ve herkesten çok istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i love ur dad. taennie
Fanfictionjennie, arkadaşının babası taehyung'a duymaması gereken bir ilgi duyuyordu. 270822-011022