SON'

92 15 6
                                    

Engebeli yolları adımlıyordu, genç kız. Ayrılık acısı şimdiden yüreğine işlemişti. Feza gitmişti. Her gün gördüğü genç adamı uğurlamıştı bugün öğle vakti. Asker olmuştu, Feza.

Mağara göründü engebeli yolların sonunda. Feza'yı düşündü. Hiç aklından çıkmıyordu ki.

Mağaranın önünde duran kayalardan birine oturdu. İçeriye girmekten çekindi. Korkardı, Efşan. Feza olmadan girmeye cesaret edemezdi. O deli cesareti Feza'nın yanında ortaya çıkardı. Şimdi yoktu, Feza. İstemedi.

Gözlerini ince parmaklarına çevirdi, genç kız. Feza ile birbirlerini bağlayan nişan yüzükleri olmamıştı. Aziz babası askerden sonra nişanın olmasını uygun görmüştü. Nişan ile düğünün arasını uzun tutmayacaklardı.

Parmaklarını süpürge saçlarından geçirdi, Efşan. İçinde gitgide büyüyen ağlama isteği peşini bırakmıyordu. Gözlerini kapattı ve Feza'yı uğurladığı o ânı canlandırdı zihninde.

Otobüse binmeden önce uzunca sarılmışlardı birbirlerine. Genç adam, Efşan'ın saçlarını okşamış ve vuslat için dualar dökülmüştü dudaklarından. Öyle huzurlu hissediyordu ki kendini, yüreği sevgisine karşılık bulduğu için mutluydu. Gözlerini doldurmuştu, genç adam. Sevdiğinden ayrılmadan özlemi tadıyordu kolları sevdiğini sararken.

Efşan da ondan farksızdı. Feza gülümsedi içtenlikle. Gözlerini kapattı huzurla. "Seni seviyorum." dedi fısıltıyla. Sarılma boyunca devam etti fısıltısı. Genç kızın dudaklarında beliren gülümseme paha biçilemezdi.

Ayrılık vakti gelip çattığında birbirlerinden ayrıldılar. Şimdi de gözleriyle anlaşıyorlardı. Efşan, heyecanlı olduğu utangaç ses tonuyla konuştu. "Seni seviyorum."

Feza, geri dönme umuduyla bindi otobüse. Gözlerini ailesinde bir müddet oyaladıktan sonra Efşan'a çevirdi bakışlarını. Elini kaldırdı usulca. Allah'a emanet etmişti, sevdiğini. Geri dönmek umuduyla vedalaşmıştı onunla. Genç kız da elini kaldırdı, ağlamayı ertelemek isteyerek. Gülümsüyordu. Bir gün elleri buluşur da kavuşurlardı kim bilir?

"Ne yapıyorsun burda? Git evine."

Efşan, duyduğu sesle irkildi. Başını çevirdiğinde sakalları birbirine karışmış, orta boylu bir adam duruyordu ayakta. Alel acele yerinden kalkıp adamın karşısına geçti. İçindeki korku onu ele geçirmeye başlamıştı bile. Soğukkanlı davranmaya çabaladı.

"Korkma benden. Benim kimseyle işim yok. Uzak dur bu mağaradan. Git evine."

Adam ağır aksak mağaraya doğru ilerlerken genç kız atıldı. Yaşının büyük olduğunu yeni yeni fark ediyordu.

"Burda ne yapıyorsunuz?" dedi aklına ilk geleni söyleme gereği duyarak. Yaşlı adam arkasını döndü. Sert çehresi ürkütücü duruyordu.

"Yoksa birkaç ay önce bu mağaraya dadanan sen miydin? Biri daha vardı."

Efşan, duyduklarıyla yutkundu art arda. O gün mağarada çıtırtı duyduğundan emindi. Siyah hırkasının cebinde not bulmuştu. O not, karşısındaki yaşlı adama mı aitti?

"Evet bendim!" dedi Efşan cesaretini toplayarak. Bir gizin çözülme merakıyla yerinde kıpırdandı. "Burda ne yaptığınızı sormuştum size en son."

Yaşlı adam sinirle güldü. Efşan ne yapacağını şaşırmıştı.

"Hep senin gibiler yüzünden günlerimden huzur bulamıyorum. Merakınız insanların huzurunu kaçırıyor. Bir daha seni ve arkadaşlarını burda görmeyeceğim!"

Yerinde hareketlendiğinde genç kız birkaç adım yaklaşıp konuşmayı devraldı. İçten içe yaşlı adama karşı merhamet hissetmişti.

"Cebime o notu bırakan sizdiniz değil mi? O garip sesleri çıkartan da."

Yaşlı adam, genç kızın gözlerine uzun uzun baktı. Kararlı bakışları yaşlı adamı güçsüz hissettiriyordu. Bir an önce mağarasına çekilip yıldızları ve ayı seyredeceği vakte kadar dinlenmek istiyordu.

"Evet, ben bıraktım. Her çocuk gibi sizi de korkutup kaçırmak istedim. Şimdi başka sorun yoksa hiç gelmemek üzere git evine."

Yaşlı adam ağır aksak arkasını dönüp mağaraya doğru ilerledi. Soru dinleyecek mecali yoktu. Öylesine söylemişti.

"Görünmez Karanlık ne demek?" dedi Efşan sesini yükselterek. Yaşlı adamın arkasından gidiyordu. Adım sesleri yaşlı adamı huzursuz etmiş ve yenilgiye uğratmıştı. Arkasını döndü sakince. Ne laftan anlamaz kız, diye geçirdi içinden. Kaşlarını çattı, korkutucu durmayı isteyerek. Ama nafileydi. Gitmiyordu, Efşan. Gitmeye niyeti yoktu.

Yaşlı adam, omuzlarını düşürdü çocuk gibi. Oldukça yorgundu. Mağaranın önündeki kayalardan gözüne kestirdiğine oturdu. Efşan dikkatle tepkilerini ölçüyordu. Bir derdi mi vardı?

"Görünmez olmayı seçtim. Yıllarca görünmez oldum bu mağarada. Beni kabul eden tek yer burasıydı. Dünyaya dar geldim. Evlatlarım, torunlarım beni kabul etmedi. Karanlığa mahkum oldum. Görünmez karanlık oldum yıllarca. Görmediler. Karanlığı bir hiç kabul ettiler. Görünmez olmak isteyenler karanlıktan korktu. Bilmediler karanlık, görünmezliğin süsüydü. Karanlıkta kör oldum, dediler. Karanlığın içindeki o cevheri düşünmediler. Görünmezliğe görünmemek dediler. Görünmezlik görünürlüktü, bilemediler."

Yaşlı adam, titreyen elleriyle gözyaşlarını sildi özensizce. Efşan yaşadığı üzüntüyle yutkundu. Beyni durmuş gibiydi. Kafası allak bullak olmuştu.

"Ben anlamıyorum. Ne demek istiyorsunuz?"

Yaşlı adam başını kaldırdı usulca. Ciğerlerine büyük bir nefes çekip kırışmış ellerini dizlerine getirdi.

"İnsan istese görünmez olur, kızım. Görünmez olur da istediği yere gider. Belki sevdiğine belki de özlem duyduğu yurduna."

-SON-

Destekleriniz için teşekkür ederim✨⭐🌝

En güzele emanetsiniz 💫

GÖRÜNMEZ KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin