iyi okumalar;):DTanrıya inanmıyordum. Öyle biri varsa bile, günün birinde karşılaştığımızda cevaplaması gereken çok fazla sorum, vermesi gereken çok fazla hesap vardı. Mesela neden kimsesiz doğduğumla başlayabilirdik. Vereceği bir cevabı var mıydı?
Henüz ilkokul öğrencisiyken, karnımın açlığını ya da öğretmenlerimin istediği kitapları nasıl alacağımı düşünmemeliydim. Lisedeki arkadaşlarım, kamplara giderken, benim onlara eşlik edemiyor olmam canımı yakmamalıydı. Param olmadığı için üniversite eğitimimi ertelemeyi planlamamalıydım. Tüm bunlar ebeveynlerin problemleriydi.
Porsche.
Hayatında hiç harçlığının azalacağından endişelenmiş miydi?
Tay.
Bir gün o pahalı elbiselerinden alamayacağı ihtimalini düşünmüş müydü?
Cevabı biliyordum. Cevap kalbimi kırıyordu. Arkadaşlarımın sahip oldukları hayat beni mutlu ediyordu elbette. Ancak benim acım kendimeydi. Neden onlar kadar şanslı değildim ki?
Newyork.
Bu pahalı şehre sadece bir yabancının sözüyle geldiğimi her hatırladığımda aslında hayatın bana çok da iyi davranmadığını fark ediyordum. Hayatımın dönüm noktası diyebileceğim bir zamanda karşıma çıkıp bana bir gelecek sunan o yabancıya güvenmekten başka çarem yoktu. Uçağa attığım ilk adımımda aklımda dolanıp duran düşünce sadece buydu: daha ne kadar kötüsü olabilir ki?
Ve bugün buradaydım.
Her şeye rağmen, herkese rağmen ve hayatın tüm engellerine rağmen hala yaşıyordum.
Tankhun Theerepanyakun.
Bana bir hayat sunan o yabancım, sözünü tutmuştu. "Sana istediğin her şeyi verebilirim." demişti ve yapmıştı. Newyork'taydım. Tek bir döneminin ücreti, hayatımda bir arada göremediğim kadar çok para eden üniversitede, istediğim bölümde okuyabiliyordum. Soğuk olduğunda üzerime alabileceğim bir ceketim, acıktığımda yemek alabilecek param ve yorgunluğumu atabileceğim yumuşak bir yatağım vardı. Onun sayesinde.
Tankhun Theerepanyakun, Newyork'un önde gelen ailelerinden birinin en büyük oğluydu. Trajik bir hikayeyle anne ve babalarını kaybeden kardeşlerine bakmasının yanında sahibi oldukları vakfında yönetimini sağlıyordu. Ortanca kardeşi Kinn Theerapanyakun kendisi gibi şehrin merkezindeki göğe uzanan binalardan birinde, sahibi oldukları şirketi yönetirken, en küçük kardeşleri Kim Theerapanyakun henüz tam olarak olgunlaşmış görünmüyordu. Kuzeni ve aynı zamanda akranı olan Macau Theerapanyakun ile, okuduğum üniversitede okuyorlardı. Her ikisiyle de henüz tanışamamıştım ama dışarıdan insanlara sundukları şey yaramaz ve parasıyla her şeyi elde edebileceğini sanan birer şımarık olduklarıydı. Macau Theerapanyakun'un bir de ağabeyi vardı. Benimle aynı sınıfta okuyan Vegas Theerapanyakun.
Yardıma ihtiyacı olan hiç kimseyi görmezden gelmeyen bu akıl almaz servetin sahibi olan adamlar, şehirden uzakta, sessiz sakin bir evde yaşıyorlardı. Ünleri şehrin her yerinde dolaşıyordu ve haklarında söylenen olağanüstü hikâyeler bile onları hayranlıkla takip eden insanların ilgisini çekiyordu. Aslında hayatın içinde gibi görünüyorlardı ama tam olarak öyle değildi. Kimse, onlar hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Tanhkun Theerapanyakun'u en son üniversitenin bir kutlama gecesinde görmüştüm. Bundan 6 ay önce. Sohbet etmek bile sayılmayacak kadar kısa konuşup yanımdan uzaklaşmıştı. Yaşadığım yurdun kirasını adamları aracılığıyla ödüyor, harçlığımı her ay düzenli olarak adıma açtığı banka hesabına gönderiyordu. Kinn Theerapanyakun ile henüz karşılaşmamıştım bile. Kim, Macau ve Vegas ise, dersleri dışında okulla ilgilenmiyorlardı.