İyi okumalarr;););)Günlerdir buradaydım. Vegasın odasında. Onun banyosunda temizleniyor, onun kıyafetlerini giyiyor, onun yatağında uyuyordum. Tanhkun. Kendime zarar vereceğimden korkarak beni gözlerinin önünden ayırmıyordu. Okulda Kim ve Macau'yu yanımda bekletiyor, evde kendisi başımda dikiliyordu. Gözlerim sargılı bileğimde gezinirken, diğer bileğim yatakta uzanan küçük canavarın dudaklarının arasındaydı. Küçük parmaklarını, sanki kaçacakmışım gibi elime sıkıca dolamış iştahla kanımı emiyordu.
Ona baktığımda, beni altın sarısı küçük gözleriyle karşıladı. Tanrım. Kendimi bir anne gibi hissediyordum. Sebebi bağlılık saçmalığı bile olsa onun kalbimde bir yeri olduğunu düşünüyordum. Onu seviyordum. Onu koruyordum. Onu yanımdan ayırmıyordum, ayrılamıyordum. Bileğime düşen kalın kazağın kolunu biraz daha yukarı çekerken gülümsedim.
Vegas. Onu o günden beri görmüyordum. Tanhkun, bu problemi çözünceye kadar onu şehir dışına göndermişti. Problem. Onlar için tek kelimeden ibaret olan şey benim kalbimin tamamıydı, hayatımın büyük bir kısmıydı. Sevdiğim, beni sevdiğini sandığım kişiydi. Gözlerim tekrar ıslandı. Bu acının bir sonu var mıydı? Olmalıydı. Yoksa beni öldürecekti.
Venice, karnını doyurup artık dişleriyle tenime tatlı işkenceler yapmaya başladığında bileğimi ağzından çektim. Seni küçük yaramaz. Emmeyi bıraktığı zaman çekilmek yerine küçük keskin dişleriyle yeni yaralar açıp, kendince oyun oynuyordu. Ona kaşlarımı çattığımda yumruk yaptığı ellerini iki yana çırpıp kıkırdadı.
Kapı açıldı. Tanhkun elinde bir tepsiyle odaya girerken "Bence kendini yormayı bırakmalısın."diye homurdandım." Yemek istemiyorum."
Beni dinlemedi. Tepsiyi dizlerimin üzerine koydu ve yatağın diğer tarafına geçip Venice ile ilgilenmeye başladı. Derin bir nefes alıp tepsideki meyve suyundan bir yudum aldım. Şikayetlerim boşunaydı. Ne kadar direnirsem direneyim, o tepsi boşalmadan beni rahat bırakmayacaktı. Elindeki küçük sesli oyuncağı Venice'in önünde sallayıp, onu eğlendirirken, yemeğimi bitirip tepsiyi dizlerimden kaldırdım. "Artık Özgür müyüm?" Diye homurdandığımda güldü ve yataktan kalktı. Vegas'ın çalışma masasının çekmecesini açıp, dün bıraktığı merhemi aldı ve yanıma geldi. Tanrım... Ben bile yaralarımı umursamıyorken, onun için neden bu kadar önemliydi ki?
Bileğimdeki sargıyı açtı. Merhemi kızarmış tenime sürüp nazikçe masaj yapmaya başladığında "Bir şey bulabildiniz mi?"diye sordum.
"Hayır."dedi yavaşça. Dikkatle bileğime bakıyordu." Sonucu öğrenmek çok kolay ama Vegas'a söz verdim. Bu yolu deneyemeyiz."
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Macau'nun kanımı içmesinden bahsediyordu. Defalarca kez sunduğum teklifi bir kez daha sormak için dudaklarımı açamadan " Hayır."dedi." 'Vegas'a söz verdim' diyorum, Pete."
"Ama ben istiyorum."diye karşı çıktığımda başını iki yana salladı. Kabul etmemekte ısrar ediyordu. Pekala... Okulda Macau'ya da bu teklifi sunmayı düşündüm ama aniden aklıma gelen şeyle ona baktım. İfadesiz bir yüzle bileğimle ilgilenmeye devam ediyordu.
'Aklımı okudu mu? Öyleyse neden kızgın değil?'
Zihin okumak. Tabi ya, bunu neden düşünememiştim. "Tanhkun."dedim yavaşça. Artık ona Bay ya da diğer saygı unvanlarını kullanmıyordum. Bunu kendisi istemişti ve şunu söylemişti: Bana böyle hitap etmen için fazla yakınız, Pete. Ailesinden olmak. Bu ailenin bir üyesi olmak. Tanrım... Rüya gibiydi.
"Hmm?"
Tereddütle yanağımı dişledim. Cevabını hem bilmek istediğim hem de istemediğim bir soruydu." Bana onun ne düşündüğünü söyleyebilir misin?"diye soruverdim. Durdu. Başını kaldırıp yüzüme baktı ve kısa bir an kaşları çatıldı. Sargı bezini alıp bileğime sararken, "Korkarım bunu yapamam, Pete."diye mırıldandı.