Ben bu editin kölesiyim🤤🤤
iyi okumalarr:)))Bir bebek gibi hissetmeyeli uzun zaman olmuştu. Vegas, kullanılmayan eşyaların bırakıldığı sınıfta, beni kirli zeminden kaldırırken, etrafa saçılmış kıyafetlerimi özenle temizleyip üzerime geçirirken bunları düşünüyordum. Bana ne kadar sert davrandığı umurumda değildi. Çünkü hissettirdiği duygular benim için paha biçilemezdi. Sevilmek, sevildiğini hissetmek ya da biri tarafından önemsenmek ne demek onun sayesinde öğreniyordum. Uzun parmaklarıyla dağılmış saçlarımı düzeltirken dudaklarındaki gülümseme aklımdan çıkmıyordu.
Bana işkence yapar gibi sınıfa getirip bütün günü saçma psikoloji terimleriyle geçirmemi sağlamıştı ancak Bayan Jessie'nin söyledikleri benim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Onu dinlemediğimi fark ettiğinde beni azarlamasına üzülmüyordum, üç beş rekabetçi arkadaşımın hakkımda dedikodular yapmalarından rahatsız olmuyordum. Aklım tamamen ondaydı, o karanlık sınıftaydı. Oraya gitmek istiyordum. Bana tekrar dokunsun istiyordum.
Bir an için başımı kaldırıp ona baktığımda göz göze geldik. Sırıtıyordu. Sebebini anlamıştım ama bu da umurumda değildi.
'Seni istiyorum, lanet olası! Seni tekrar istiyorum.'
Ders bitti. Vegas, beni okulun dışına sürükleyip spor arabasına bindirdi. Ona karşı koymadım. Nereye gittiğimizi sormadım. Dakikalar sonra Theerapanyakun malikânesinin önünde durduk. "Seni ailemle tanıştıracağım."diye dalga geçerek arabadan indiğinde, evin kapısını açarak kenara çekildi. Kolunu belime dolayıp beni salona sürüklediğinde, yemek masasının etrafında toplanan aile üyelerini fark ettim. Tanrım. Zaten tanıyor olduğum kişileri görmek neden bu kadar heyecanlandırmıştı ki?
Macau, "Nerede kaldınız?"diye homurdandı. Kim aceleyle Macau'nun önündeki pastanın mumlarını yakmaya başladığında tüm merakım son buldu. Bugün onun doğum günüydü. Vegas, Bay Tanhkun'un yanındaki sandalyeyi çekip beni nazikçe oturttu. Kendisi de yanıma oturduğunda,"Dilek tutmayı unutma."dedi kardeşine. Macau ona dünyanın en saçma şeyini duymuş gibi baktı. Gerçekten de dünyanın en saçma şeyini söylemişti. Macau, zengin bir ailenin oğluydu. Önündeki pastayı 635. Kez üflüyordu. Ölümsüzdü. Güçlüydü. Hızlıydı. Dilemek için hiçbir şeye ihtiyacı yoktu.
Pastanın mumlarını üflediğinde neşeyle onu alkışlamaya başladım."Tebrikler! İyi ki doğdun!"Sadece kendi ellerimin sesini duyduğumda, yavaşlayarak etrafıma bakındım. Theerapanyakun'lar bana boş bir ifadeyle bakıyordu. Telaşla ellerimi sıkıp, masanın altına indirdim. Tanrım, yerin dibine girebilir miyim?
Kim pastayı önüne çekip büyük bir bıçakla dilimlemeye başladı. Tabaklara koyup herkese dağıttığında Vegas, çatalına bir parça aldı ve ağzıma uzattı. Gülümseyerek, dudaklarımı aralayıp pastayı kabul ettim. Çikolatanın keskin tadı damağıma yayıldı. "Mmm."diye mırıldandım."Mükemmel."
Vegas duraksadı. Bakışları dudaklarıma inip, yüzü ifadesizleştiğinde,"Öyle mi?"diye sordu. Küçük bir çocuk gibi hızla başımı salladım. Aniden bakışlarını kaçırıp boğazını temizledi ve bir parça daha pasta alıp ağzına götürdü. Yavaşça yemeğe başladığında, "Nasıl?"diye sordum. Belli belirsiz gülümsedi ve sadece, "Güzel."dedi.
Pastamı bitirdiğimde, beni odasına götürdüm . Evin çatı katında olan küçük odası salon kadar eski görünüyordu. Duvarın birine tavana kadar uzanan bir kitaplık konulmuş, içi yüzlerce kitapla doldurulmuştu. Hemen önünde iki sandalye ve bir orta sehpa duruyordu. Karşı duvara, metal başlıklı bir yatak yerleştirilmişti. Yavaşça yatağa yaklaşıp, ayakucunda durduğumda Vegas kapıya yaslanmış beni izliyordu. Gri yatak örtüsüne gülümseyerek, "Vampirlerin uyumadığını söylemiştin."diye mırıldandım. Aniden yanıma kadar geldi ve arkamda durdu. Bedeni bedenime değiyordu. Başını eğip, soğuk nefesini kulağımın arkasına bıraktığında titredim. Gözlerim kapandı.