EP.10 🔞

1K 64 41
                                    



İyi okumalar:):):)

'Her seçiş, bir vazgeçiştir.'der Jean Paul. Eğer bir şeyi çok istiyorsan onu elde edebilmek için bir şeyler vermen gerekir. Bu çikolata isteyen bir çocuk için para, başarı isteyen bir öğrenci için azim ve sağlam bir bina isteyen mimar için ise emek olabilir. Benim için ise... Vegas'la olmak karşılığında verdiğim kendimdi. Pekala, halimden en ufak bir pişmanlığım bile yoktu. Çünkü her insanın hayalini kurduğu her şeye sahiptim. Güç, hız, ölümsüzlük ve bir aile tarafından koşulsuz sahiplenme...

Tanhkun'un kanlar içindeki soğuk bileği dudaklarımın önündeyken aklımdan geçen son şey neydi? Bileğini ağzıma alıp midemin bulantısını görmezden gelmeye çabalayarak kanını emerken ne hissediyordum? Soğuk ellerini boynuma sarıp tek bir hareketle beni ölüme iterken, "Yakında görüşürüz."demişti. Zihnimde kalan tek sahne o an ona verdiğim bir gülümsemeydi.

Peki tüm bunlar için neler mi verdim? Bedenim artık sıcak değildi. Vücudum daha sıkı ve daha sertti. Zaten açık olan tenim, şimdi daha beyaz ve daha pürüzsüz görünüyordu. Bir heykel gibi. Yemek yiyemiyor, yediğimde geri çıkarıyordum. Gözlerim... Parmaklarımın arasında ölü bir tavşan ya da yaralı bir insan gördüğümde Vegas'a en çok yakıştırdığım renge bürünüyorlardı. Arzu dolu altın sarısına.

Bir hafta olmuştu. Theerapanyakun ailesinin bir üyesi olarak hayatıma devam etmeye başlayalı, Vegas'ın odasına temelli yerleşeli ve okul dışındaki zamanlarda Venice'ye bakıcılık yapmaya başlayalı tam bir hafta olmuştu. Vegas hala yoktu. Onunla karşılaşmak istiyordum. Bir an önce. Beni gördüğünde, neye benzediğimi öğrendiğinde vereceği tepkiyi deli gibi merak ediyordum.

Ve şimdi. Verandadaki sallanan sandalyemde otururken parmaklarımın arasındaki kitabı okuyordum. Vegas'ın en sevdiği kitabı. Yeni yeni yürümeye başlayan Venice, bahçede oyun oynuyor, ona aldığımız oyuncaklarla uğraşıyordu. Oyuncak bir ayıyı ağzına alıp dişlemeye başladığında kıkırdadım. O canlı değil ufaklık. Ve bunu fark etti. Yüzünü buruşturup küçük soluk pembe duraklarını büzerek oyuncağı bahçenin bir tarafına atıp başka şeylerle ilgilenmeye başladı. Tanrım... Onu öldürebilirdim. Onu severek öldürebilirdim.

Yeniden kitabıma döndüğüm sırada bir rüzgar eski. Verandanın kolonundaki Deniz kabukları hızla sallanmaya başlarken Venice'in ağlamasını duydum. Bir an için. Göz açıp kapama süresi kadar kısa bir anda kendimi onun yanında bulurken hemen onu kucağıma kaldırdım. Omzumun üzerinden küçük yüzünü kaldırdı ve ona soğuk bir ifadeyle bakan yabancıları izledi. Orta yaşlı yabancı bir adam gülümseyerek "Merhaba."dediğinde cevap vermedim. Bakışlarım soğuk ve meraklıydı.

Gözlerini Venice'ye çevirdi. Koruma içgüdüsüyle hızla başını omzuma yatırıp görüşlerini kestim. Sırıttı ve gözleri bu kez bana kaydı. Kısılan gözleriyle kısa bir süre vücudumu süzdü ve "Yarı cadı bir vampir." dedi yavaşça."Bu hepimiz için büyük bir tehlike ahbap. Onu bize vermelisin."

Hadi ya.

"Küçücük bir çoçuğun sizin için nasıl bir tehlike yarattığını öğrenmeme izin verin lütfen?"diye mırıldandım. Vereceği cevap umurumda bile değildi. Tek amacım zaman kazanıp birkaç dakika içinde burada olacak olan Kim ve Macau'nun gelmesini beklemekti. Adam güldü."Bizim için? Beni yanlış anladınız efendim. Bu çocuk hepimiz için tehlikeli."

Ve geldiler. Ben adama yeni bir cevap için dudaklarımı açmadan Macau ve Kim gülüşerek bahçeye girdiler. Bizi fark ettikleri anda yüzleri ifadesizleşti ve ikisi de aniden önümüzde belirip adamlarla aramıza girdiklerinde Macau'un kolu karnıma dolanıp bizi geri çekti. Bu, Venice'yi koruma içgüdüsü değildi. Yüce tanrım... Bu, beni koruma telaşıydı. "Neler oluyor?"diye sordu Kim.

VAMPİRE || VegasPeteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin