iyi okumalar:))Bir saatten fazla bir süredir Bay Tanhkun'un odasındaydık. Arkadaşlarımın gizemli bulduğu bu aile, asırları aşan yaşlara sahipti. Tanhkun, kardeşlerin en büyüğüydü ve tam 867 yaşındaydı. Çalışma masasının başında, Vegas'ın anlattığı her şeyi tekrarlarken onu sessizce dinliyordum. Kafamın içi karmakarışık haldeydi. Her cümlesinin sonunda delirdiğimi düşünmekten kendimi alamıyordum ve pencere pervazında oturmuş sohbeti dinleyen Vegas'ın sürekli sırıttığını gördüğümde kafama bir şey dank etti.
'Zihnimi okuyabiliyor, piç!'
Bay Tanhkun, "Bu konuda sana güveniyorum, Pete. Sırrımız seninle güvende."dediğinde bakışlarımı Vegas'tan çekip, ona baktım. Belli belirsiz başımı salladım. Pekâlâ, bunları daha sonra uzunca düşünecektim.
"Hey,"dedi Vegas."Ona benden de bahset. Belli ki seni önemsiyor, bana anlayış göstermesini söylemelisin."
Bay Tanhkun, gözlerini kapatıp burun kökünü sıktı. Piç kurusu, kuzenini bile bıktırmıştı. "Pete, güvenliğini hayatım pahasına sağlayacağımdan emin olmanı istiyorum. Ancak bu konuda Vegas'ı durdurmayı bırakmak zorundayım. Bunu kendi aranızda çözmelisiniz."
"Daha detay—"
"Sen bizi yalnız bıraksana!"diye tısladım. Durdu ve bana baktı.
'Fazla cesur davranıyorsun Pete.'
Karşımda ölümsüz ve benden çok daha güçlü bir yaratık vardı. İfadesiz bir şekilde bana baktığında, hoşuna gitmeyen bir şey yaptığımı hissettim. Yine de beni dinleyerek doğruldu. Küçük bir çocuk gibi homurdanarak odadan çıkıp gittiğinde Bay Tanhkun gülmeye başladı.
"Kan bağlılığının sadakati de sağladığını duymuştum ama zırvalık olduğunu düşünüyordum. Az önce Vegas'a emir verdin ve o bunu yaptı. Tanrı aşkına Pete, onu yüzyıllardır tanıyorum, bir kez dahi bana boyun eğmemişti. "
Bana hayranlıkla baktı. Övünülmesi gereken bir şeyi mi atlamıştım anlayamadım. Tehlikeli birinin bana ölesiye bağımlı olması, bir tek bana mı korkunç geliyordu acaba? Bay Tanhkun ile vedalaşıp evden çıktığımda, verandada dikilen Vegas'ı fark ettim. Yüzündeki ifadesizlik gitmiş, yerine alaycı bir sırıtış gelmişti. Elleri kot pantolonunun ceplerinde, bana doğru adım atmaya başlarken,"Az önce bana emir mi verdin?"
diye sordu. Hava çoktan kararmıştı. Karanlıkta, altın sarısına dönüşen gözlerini izlerken, sebepsizce kendimi tehlikede hissetmiyordum. Beni öldüremezdi, çünkü bana ihtiyacı vardı. En fazla zarar verebilirdi ve bu da... Kahretsin. Bir an için tüm bedenim arzuyla doldu. Canımı yakmasını istiyordum.Onu kışkırtmak için"Ve sende bana itaat ettin."dedim. Daha cümlem bitmeden sert eli göğsüme yaslandı ve sırtım ahşap kolona sertçe çarptı. Acıyla inleyerek gözlerimi açtığımda burun buruna geldik. Yutkundum. Tanrım, gözleri yakından çok daha büyüleyiciydi. "Buna alışmamalısın."diye fısıldadı."Bilmeni isterim ki Tanhkun artık aramızda değil." Soğuk nefesi dudaklarıma çarptı.
"Beni öldüremezsin."
Bir süre bana baktıktan sonra gülmeye başladı. Benden bir adım uzaklaştığında gözleri normale dönmüştü. "Ölmek en kolayı, Pete."
Onu umursamayarak verandadan indim ve bahçe kapısına yöneldim. Sallanarak arkamdan gelmeye başladı. Telefonumu çıkarıp bir taksi çağırdım. Toprak yolda, ellerimi göğsümde kavuşturmuş beklerken, hala yanımda dikiliyordu.
"Sürekli etrafımda mı olacaksın?"diye homurdandım. Sırıttı. Tanrım... Sinirlerimle oynuyordu. Suratına bir yumruk geçirsem ne olurdu ki? Gülüşü aniden solup bana sahte bir öfkeyle bakmaya başladığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Zihnimi okuyordu. Lanet olsun. Bu korkunç bir şeydi. Aklımdan geçenleri birilerinin görebiliyor olması, başıma gelebilecek en kötü şeydi.