İlk girls lover kurgum,
henüz çok toy birisiyim ama hikayemi okumanızı da çok isterim.
Keyifli okumalar!
Onu kırmak istemiyordum, üzmekte istemiyordum, hayır demek istiyor ama bir türlü hayır da diyemiyordum. Hayır diyememekle birlikte evet de diyemiyordum. Sadece oturduğum eski bankta saçma sapan hallere bürünüyordum.
"Ah hadi ama Cassie..." dediğinde dudaklarımı büzüştürüp gözlerimi kaçırdım.
"Jennifer, yani şimdi-" Jennifer uzun gövdesini bana doğru yakınlaştırdığında cümlemi yarıda bölmeme sebep oldu. İşaret parmağını dudaklarımın üzerine bastırıp, "Sus ve beni onaylarcasına gözlerini kırpıştır." Gözlerimi kahvenin ağır kaçtığı ela gözlerinden kaçırdım. Buna sinir olmuştu, bu hareketime hep sinir olurdu. Burnundan sertçe nefes verdiğinde ılık nefesi tenimi gıdıkladı.
"Gözlerini benden kaçırma Cassie!"
Üzerime abanmaktan vazgeçerek vücudunu doğrulttuğunda eş zamanlı olarak işaret parmağını da dudaklarımdan yavaşça çekti. Dudaklarımın kilidini kırmış gibi omuz silkti ve gözlerini üzerimden çekmeden benden bir cevap bekledi.
Eylül ayını seviyordum. Sonbaharı, yağan yağmuru, turuncuya çalan sarı ve kurumuş yaprakları. Mevsime uyan gri havayı da ama sonbahar rüzgarını sevmiyordum. Soğuktu. Soğuğu da sevmiyordum. Sırtımı bankın sırtına yasladığımda derin bir nefes aldım. Esen rüzgar Jennifer'ın açık kahve saçlarını birbirine katmaya başladığında Jennifer buna da sinir olmuştu.
"Siktir, saçlarım... Cassie, hadi lütfen!" Saçlarını kulağının arkasına iterken banktan kalktı ve tam önüme geçip bana yukardan yukardan bakmaya başladı.
"Jennifer, ablanı tanımıyorum." dediğime gözlerini devirdi. Ellerini krem rengi montunun ceplerine yerleştirip olduğu yerde hafifçe zıplamaya başladı. Üşümüş olmalıydı. Evet ya da hayır demeliydim. Bu kadar zor olmamalıydı. Ama zordu.
"Ablam, Cassie. Ablamdan bahsediyoruz. Sessiz bir porselen bebekten farksız, seni rahatsız edecek davranışlarda falan bulunmaz, evde sessizce yaşar sadece. Tanırsın zamanla, tanıyacaksın, n'olur Cassie... Sokakta mı kalacak yani? Bizden farklı biraz kabul, bizden bir yaş büyük olsa da ihtiyarlar gibi olabilir o da kabul, çok sessiz evet, bazen ürkütüyor sessizliği ama cidden Cassie... Cidden iyidir. Sadece bir kaç haftalığına sende kalacak, annemler ile arasını düzeltene kadar. Hım?"
Esen rüzgarla birlikte dalgalı saçları dokunsam dağılacak kadar güçsüz bir duvar ördü aramıza. Yüzünde ki ifadeyi tam olarak göremesem de yavru bir kedi gibi baktığını, benden büyük bir medet umduğunu o değişik mimiklerine yansıttığını hissediyordum.
Çenemi montun yakalarına gömerken yavaşça nefes alıp verdim. Evet dersem çok mutlu olacaktı, hayır dersem çok üzgün. Evet dersem... Tanımadığım etmediğim biriyle aynı evi paylaşmaya başlayacaktım bir süre için, hayır dersem dümdüz hayatıma olduğu gibi devam edecektim.
Hayır mı?
Evet mi?
Bir kelimelik bir cevap vermem lazımdı sadece. Gerçekten, hadi ama...
Gözlerim kısık bir şekilde yerde oluşmuş ıslak çamuru izlerken Jennifer'ın bir anda kucağıma oturması beklenmedik bir hareket değildi. Jennifer'dan beklenirdi.
"Mary çok, çok sessizdir. Sana zorluk çıkarmaz, tanrım sadece bir süreliğine Cassie!"
"Bizim okulda okuduğunu ve bizden bir üst sınıfta olduğunu biliyorum sadece. Neden şu ana kadar tanışmadık bilmiyorum ama Jennifer... Ablan ile aynı evi paylaşma fikri..."
Yeşile çalan ela gözleri parıldıyordu. Hayır demek istiyor ama istemiyordum. Gözlerinde ki parıltıyı yok etmek falan hiç mi hiç istemiyordum.
"Cassie?" Beklenti dolu sesi beynimde oluşturduğum cevabı öldürdü. Beklenti dolu sesine, aynı beklentiyle dolup taşan bakışları eşlik ediyordu. Kalbimde ki cevap dilimin ucundaydı.
Dudaklarımda oluşan küçük bir tebessüm ile, "Evet. Tamam, tamam benimle kalabilir." Kollarını boynuma dolayıp bedenimi bedeniyle örttüğü an yüzümü göğsüne doğru bastırdı. Nefes alamazsam pat diye ölür müydüm şuracıkta?
Evet dedim. Evet dediğim için pişman olmak istemiyorum. Tanrım, evet dedim.
"Yaşasın! Tanrım, Cassie süpersin! Mary buna hiç sevinmeyecek ama sokakta kalmasından iyidir değil mi?" Yüksek bir sesle söylediği cümleler bizden başka kimsenin uğramadığı, unutulmuş orman parkında yankı buldu.
Mary buna sevinmeyecek derken neyi kast ediyordu?
"Ablan, anne ve babanla tartışırken üstüne üstlük sokakta kaldığında gidecek bir yer buldu, beni ve evimi buldu ama o buna sevinmeyecek mi?" Yüzümü göğsünden uzaklaştırırken zorla da olsa kurduğum cümleyle kıkırdadı. Bedenime bir ahtapot gibi yapışmayı bıraktı ve yanıma oturdu.
"Ah, Mary öyledir..."
"Nasıldır?"
"Şeydir işte biraz..."
"Nedir işte biraz?"
"Nasıl anlatayım ki? İşte... Sevse, sevmez. Sevinse, sevinmez. Gülse, gülmez. Ağlasa, ağlamaz. Her duyguyu yaşar, tadar ama belli etmez. İnsanlarla iletişim içinde olmayı sevmez."
"Değişik."
Büyükçe gülümseyip kollarını tekrardan boynuma doladı. Yanağıma ıslak bir öpücük kondurduğunda yüzümü ekşitmeden edemedim. "Çok, çok, çok teşekkür ederim! Sana bayılıyorum Cassie! Gör bak çok da iyi olmasa da anlaşacaksınız, bundan hiç şüphem yok!" Sesinin tınısı fazlaca mutluluk dağıtıyordu etrafa.
"Ablanı yani Mary'yi merak ediyorum Jennifer. Daha önce okulda bir kere bile karşılaşmamız garip."
"Aşık olacaksın Mary'ye!"
Aynı evi paylaşacağım kişiyle iyi anlaşmak istiyordum. Bu paylaşımdan her ne kadar isteksiz olsam bile, tanımadığım yabancı birisiyle günlerimi geçirecek olsam bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZELLİĞİN KORKUTMADI (gxg)
Teen FictionKırmızı... Sen nasıl hissedersen hisset, sana nasıl hissettirirlerse hissettirsinler sen kırmızısın. Seni dinliyor olacağım. Görüyor, anlıyor, biliyor ve hissediyor olacağım. Olacağım Kırmızı, yanında olacağım. Korkuyorsun biliyorum, korkuyorum bili...