Yıldıza basmayı ve
yorum yapmayı unutmayın lütfen, canım yaldızlı okurlarım.
Çok keyifli okumalar!(Biliyorsunuz ki şuanda her şey olması gerektiği gibi. Ama... Cassie ve Mary için😭)
Uzun, zümrüt yeşili, işlemeli bir halıya sahip olan bu merdivenleri bir kere daha tırmanıyordum. Önden önden yürüyen Scott, bugün beni okuldan alıp buraya getiren kişiydi.
Dersler biter bitmez Mary'den kaçar gibi, onu beklemeden dışarı çıktığımda okulun tam önünde siyah bir Mercedes-Benz ile beni bekliyor, gelen geçeni ilgisizce seyrediyordu. Beni görür görmezse üzerinde jilet gibi bir takım elbiseyle yanıma gelmiş, gülümsemiş, adını ve kendisinin kimin gönderdiğini söylemiş ardından da bana arabaya kadar eşlik etmişti. Arabaya biner binmez kendini detaylıca tanıtmış, benimle kısaca tanışmış, bir kaç belli sorular sormuş ve bu üç haftalık süreçte yanımda olacağını uzun uzun dile getirmişti.
O yirmili yaşlarının sonlarında, uzun boylu, iri yarı, saçları üç numaraya kazıtılmış, mavi gözlü, kirli sakallı, görenin komando sanacağı komando varimsi, sert görünüşlü, kumral güzeli bir adamdı. Kendini tanıtırken ve benimle konuşurken bu sert görünüşe nazaran yerinde duramayan bir çocuk gibi olsa da, bu sert görünüşü o sustuğu an onda vâr olmaya devam ediyordu.
Arabayı çalıştırır çalıştırmaz radyo çalışmaya ve bilmediğim dilde bir şarkı kulaklarıma dolmaya başladığında okulun bulunduğu sokaktan ayrılmıştık. Gözlerim radyonun ekranında yazan şarkı adına takıldığında Scott, "Türkçe bir şarkı," demişti.
Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı aşağı yukarı sallarken yüzümü cama döndüm.
Scott, "Hoşlanmadıysanız kapatabilirim." dediğinde elimi belirsizce iki yana sallayıp, "Yok yok, güzel, kalsın." diyerek radyoyu kapatma eylemine son verdim. Genç adam, kibarca gülümseyip dikkatini yola verirken çalan şarkıyla parmaklarımı sırt çantamın kumaşına bastırmaya başladım. Şarkının sözlerini anlamasam bile ritimi hoştu ve boğazıma kadar çıkan stresimin üzerine yayılmaya iyiden iyiye de başlamıştı.İletişim kurmanın, içimdeki paniği azaltacağını varsayarak, "Şarkının adı ne?" diye bir soru sordum. Scott'un yüzünde belli belirsiz bir tebessüm daha oluşurken, "Sezen Aksu'dan, İzmir'in Kızları." demişti.
Neyin neyin kızları? İzmir'in mi?
"İzmir ne oluyor?" dediğim an yüksek desibelden bir kahkaha patlattı. Bu kahkahanın saygısızlık olduğunu sanmasından mıdır nedir bilinmez hemen eliyle gülüşünü kapatarak soruma güldüğü için özür dileyip, "Türkiye'nin Ege bölgesinde bulunan güzide bir şehiridir, İzmir." demişti.
Anladığımı belirterek başımı salladığımda coğrafya bilgisizliğime bir kez daha yakındım. Şarkıyı söyleyen kadının sesi ise güçlü ve güzeldi. Eve gidince, tabi bitik bir şekilde gitmezsem, bu kadının diğer şarkılarına da göz atmak istiyordum.
Çekinerek, "Ankara ve İstanbul haricinde pek bir şehir bilgim yok Türkiye hakkında," dediğim sırada araba sola dönmüş, otobana çıkmıştık. Dikiz aynasından Scott'a bakıyordum ki, "Bu konuda çekinmemize gerek yok Cassie Hanım, bir çoğumuz böyleyiz. İnsanlar, özel istisnalar veya ilgi alanları olmadıkça başka ülkeler hakkında pek bir şey bilmezler. Türkiye'de bu iki şekir haricinde yetmiş dokuz il daha vardır." demişti.
Bu adam Türk falan mıydı? Elinde olsa bildiği her şeyi inciğine cıncığına kadar anlatacak gibiydi. Açıkcası bu taktir edilesiydi çünkü bilgili insanlar her yerde her zaman bir sıfır öndeydiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZELLİĞİN KORKUTMADI (gxg)
Genç KurguKırmızı... Sen nasıl hissedersen hisset, sana nasıl hissettirirlerse hissettirsinler sen kırmızısın. Seni dinliyor olacağım. Görüyor, anlıyor, biliyor ve hissediyor olacağım. Olacağım Kırmızı, yanında olacağım. Korkuyorsun biliyorum, korkuyorum bili...