Beni ilklere götür. İlk defa nefes alışıma, ağlayışıma, doğumuma.
Beni ilklere götür. Sevinişin ardında her daim saklanan hüznü fark ettiğime, bir şeyleri tam anlamıyla öğrendim zamanlara, insan doğasının tabiata nazaran daha karışık ve daha zehirli olduğunu anlamama.
Beni ilklere götür. İlk defa hissettiğim duygu karışıklıklarına, sevmelere ve ardından sevgisizliğe, bakışlara, hayatıma giren tüm gözlerle ilk defa bakışmama.
Beni ilklere götür, hiç tanışılmamış günlere -günlerime-
Yağmur yağıyor. Spor ayakkabılarım ıslanalı çok oluyor, ayaklarım koca bir buz kalıbı misali. Saçlarım ıslanıyor, uçlarından akan su boynuma ilişiyor, ıslanıyorum her salise usul usul. Yağmur yağıyor, yolda tek tük insan, hepsi büyük, siyah şemsiyeli.
"Çocuklar, neredeler..." Mırıltımı ben bile duyamıyorum. Gök gürlüyor, yağmur şiddetini arttırıyor. Belki bir ev de, birileri birilerini terk ediyordur.
"Çocuk..." -dum.
Kızıl saçlarım ıslandıkça o kan, o boya saçlarımdan akıyor gibi hissediyorum. Belki de yağmurun altında bu yüzden dolanıyorum?
Kaldırım kenarında kara bir köpek görüyorum, yanında ufak da bir erkek çocuğu. Şu ana dek gördüğüm tek çocuk. Yolun ortasında kalıyorum, benzini bitmiş eski püskü bir hurda gibi.
Açım.
Montun cebinde duran ellerim kendi kendine terliyor, huzursuzca iç çekiyorum. Gök bir kez daha gürlüyor, köpek korktu mu? Havlıyor, çocuk korksa da köpeği sakinleştirmeye çabalıyor. Gök gürlüyor, korkuyorum.
"Beni kim sakinleştirecek?.."
Üç ıslak, üç korkak.
Açız.
Yolun ortasında dikilmeyi es geçip kaldırıma, çocuk ve kara köpeğe doğru ilerliyorum. Sanki ilk defa evsiz, yurtsuz, sefil halde birini görmüşüm gibiyken anlamsızca içim acıyor. Göğsüm daralıyor, çocuk beni fark ediyor. Köpek havlıyor, çocuk, "Şşştt... Korkma Anne." deyip köpeğin başını okşuyor.
"İsmi, Anne mi?" deyip yanlarına çömeldiğimde benden bir tık uzağa kaçıyorlar, bir yabancıya alışık olmadıkları kesin, ikisi de bana boş boş bakıyorlar.
Ben de alışık değilim, ben de boş boş bakabilirim. Ki bakıyorum da. Bunun üzerine çocuk kaşlarını çatıyor ve gözüme bakmayı bırakıp beni incelemeye başlıyor. Aynı şekil ben de onu.
Yaklaşık dokuz, on yaşlarında duruyor. Kumral, üstü başı eski ama yüzü gözü temiz. Ben gibi tepeden tırnağa ıslak. Ben gibi.
"Evsiz misiniz?" Gelen soruyla yüzüm ekşiyecek gibi oluyor ama sonra, "Çok mu belli?" deyip beni incelemesine izin veriyorum. Biraz daha inceliyor ve ardından, "Ih-ıhm, evsiz değilsiniz. Deli gibisiniz." deyip tekrardan yüzüme bakıyor.
Burnumu çekiyorum, elimin tersiyle ıslak yüzümü siliyorum, artık her şeyi daha iyi görebiliyormuş gibi gözlerimi irice açıp, "Deli miyim?" deyip bir ona bir de köpeğe bakıyorum.
"Hıhım, gibisiniz. Öyle, gibisiniz." Küçük ellerini köpeğin ıslak tüyleri arasında gezdiriyor. Titreyen ellerini. Titrek ve küçük.
Yağmurda. Yalnız."Belki ben de evsizimdir?" dememle kaşlarını çatıyor. "Burada başka kim evsiz ki, -de ekini kullanıyorsunuz?" Sesini duyurmak için bağırıyorken o bağırtıya bir tutam sinirde karışıyor. O an söyleyecek bir şey bulamıyorum. Onu evsiz sanmıştım. Utanıp ıslanan, çamura bulanmış, pis spor ayakkabılarımı izlemeye başlıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZELLİĞİN KORKUTMADI (gxg)
Teen FictionKırmızı... Sen nasıl hissedersen hisset, sana nasıl hissettirirlerse hissettirsinler sen kırmızısın. Seni dinliyor olacağım. Görüyor, anlıyor, biliyor ve hissediyor olacağım. Olacağım Kırmızı, yanında olacağım. Korkuyorsun biliyorum, korkuyorum bili...