medya çok hoş...
korkutucu sokaktan çıkma vaktim gelmişti, yoksa ölecektim ve ben bunu istemiyorum. Elimdeki afişi bırakmadan ilerliyordum. Mafia Kim Bar'ın nasıl bir yer olduğunu biliyordum. Tahmin ettiğim gibi afiş de bugün asılmış. Arkamda bir takım fısıltılar vardı. İki kişilerdi, biri acayip kalın bir sese sahipti. Büyük ihtimal 30-35 yaşlarındaydı. Diğeri ise tatlı ama korkutucu bir sese sahipti. Sanırım o da 20-28 yaşları arasındaydı. Arkamı dönsem bu iki kişi beni öldürür müydü? Yok canım. Belki onlar da benim gibi buraya girmiş, çıkmaya çalışan iki kişidir. Hatta beni katil bile sanmış olabilirler. Adımlarımı hızlandırdım, hâla arkamdaki iki kişinin nasıl olduklarını, veya da katil mi olduklarını merak ediyordum. Ama dişimi sıkıp ilerlemek zorundaydım. Arkamdaki adımların da hızlandığını fark ettim. Sokağın çıkışı burdan görünüyordu ama buradan çıkana kadar ölecekmişim gibi hissediyorum. Saat de geç olmuştu. Evet, bir ailem yoktu ama arkadaşlarım vardı. Jimin kadar olmasa da, "yakın" arkadaşlarım. İşte sırf bu yüzden burdan çıkacaktım. adımlarımı koşar hâle getirdim ve olduğumdan daha hızlıydım. arkamdan, "Lan!" diye bir ses geldi ve o kişinin de adımlarının hızlandığını duydum. Çıkışa az kalmıştı, her an bayıla da bilirdim. Ama o bayılmanın şu an olacağını düşünmüyordum. Çünkü omzumda soğuk, çok soğuk bir el hissetim, ardından bir fısıltı. "Daha nereye kadar kaçacaksın ufaklık.." Siktir. Katillermiş. Fena sıçtığımı düşünürken, ne yaptığımı ben bile anlamadan arkamı döndüm. Düşündüğüm gibi değildi. O 30-35 yaşlarında dediğim 'adam' daha doğrusu çocuk (?)'tu 18-20 yaşlarında gibi duruyordu, hatta çok tatlıydı. Tatlı ama ürkütücü dediğim ise boyu benle aynı olan, yakışıklı ama üstü başı kan olan biriydi. O ise düşündüğümün tersi, 23-25 yaşlarında gibiydi. Sesi kalın olan konuştu, "ne dersin Hyunjin, Chan hyung'un yanına mı götürelim? Yoksa bize mi kalsın?" adının Hyunjin olan konuşmayı devam ettirdi, "bence bu bizden büyük, bırakalım Chan hyung halletsin." Chan mı? O da kimdi? Yaratık filan mı? Ay, yok be yine saçmaladım olduğum durum kötü. Ciddi düşünmeliydim. Aniden kaçsam ne olabilirdi? Yok olmaz. Sıçarım o zaman. Uzun düşüncelerim, Sarı saçlı, boyu benden kısa olan ve sesi kalın olan çocuk kolumu tuttu ve, "O zaman ne duruyoruz yürü Hyunjin." Hyunjin, "tamam Felix dur iki dakika. Üstümü değiştirmeliyim, Chan hyung beni böyle görürse ağzıma da sıçabilir, beni de öldürebilir." dedi. Bir şok olmadım değil. Eğer bu Chan, bunların patronu filansa neden ondan habersiz burdalar? Ya da şöyle mi düşüneyim, Chan dediğim adam tarafından öldürülecek miydim? Hızlıca üstünü çıkaran Hyunjin'e sonra da ona büyük bir dikkat ve tebessümle bakan Felix'e döndüm. Sevgili de olabilirler di, iş -çok iyi bir iş- arkadaşı da olabilirlerdi. Sıkkın bir nefes verdim ve ağzımdaki baklayı çıkardım. "Ya siz bana ne yapacaksınız? Öldürecek misiniz?" bunu söyledikten sonra bir pişmanlık hissetim. Adı Hyunjin olan tişörtünü geçirirken cevap verdi, "Ne yapabiliriz aptal. Öldüreceğiz. Hem de en acısından." Üstüne bastıra bastıra söylemişti ve yine kendimi tutamadım, "OLABİLEMEZ!" diye bağırdım. Felix gülmelerini tutamazken bir andan da konuştu "Ne,ne? Olabilemez mi? PHUAHHAHAHA" Gülüşü bile kalın sesi ile çıkıyordu ve bu beni korkutuyordu. Üstelik gülünecek ne var canım? Hyunjin derin bir nefes aldı ve benim kolumu tuttu. "Yeter lan artık "bakışı atarken, kolumdan sürüklemeye başladı. Felix'de peşimizden gelirken aniden ciddileşti ve uzun bir yol boyunca sessizlikle yürüdük. Sonra yıkık kentsel dönüşümde olan bir binaya girdik, yerde bir sürü fare ölüsü vardı. Yavaşça içeri adımlarken üst katlarında olduğunu gördüm. Hyunjin eli ile merdiveni işaret etti. "Dikkat edin bastığınız yerlere." dedi ve soğuk bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Merdivenlere yaklaştığımızda Felix elimi tuttu ve, "Sen düşersin...adın neydi"
"Jın." dedim kısık bir sesle. Tekrar elime uzandı ve yukarıya doğru çıktık. Son kata geldiğimizde Hyunjin derin bir nefes aldı ve "buraya" dermiş gibi eli ile terası işaret etti. Kötü kokan, yıkık dökük ve kullanılmış eşyalar olan bir odanın içinden geçtikten sonra terasa ulaştık. Adının Chan olduğunu öğrendiğim patron bana döndü ve, "Yeni eleman sen misin?" diye sordu. "Eleman derken?" dedim. Chan'ın kırmızı dağınık saçları, dolgun dudakları, hafif çekik gözleri ve kemikli olan bir burnu vardı "Ona bu burun çok yakışıyor, bu kadar yakışıklı olmasını beklemiyordum." diye geçirdim içimden. Chan eli ile 'gel' işareti yaptı. Dönüp Felix'e baktım, bana "git" dermiş gibi bakıyordu, başımı salladım ve Chan'ın yanına doğru yürüdüm.
"Kim Seokjin; 26 yaşında, garson. Ve duyduğuma göre ki bu görünüşünden zaten anlaşılıyor, fem bir erkeksin. Güzel bir suratın ve fiziğin var." dedi ve pantolonumun cebinden sarkan kağıt-afiş-a baktı ve elini uzatıp aldı. Afişi okumaya başladığı zaman ben sadece etrafı izliyordum. Duvarlara çizilmiş resimler, masmavi bir gökyüzü ve- Ne! o da ne öyle? Chan'ın üzerindeki kan ve kahverengi lekeler... İnsan mı öldürüyorlardı cidden? Buranın katilleri onlar mıydı? Korkunç.
Hem benim hakkımda bu kadar çok şeyi nasıl oluyor da bile biliyor? Şaşırtıcı. Hyunjin'e döndüm, aynı lekeler onda da vardı ve yüzünde samimi olmayan bir gülüşle beni izliyordu. Bir tek Felix düzgün geliyordu ama sesi...Cehennem Karanlığını andırıyor.
"Jin. Hmm demek Namjoon'un barını tercih ettin, güzel seçim tam sana göre." bu da ne demek? Nasıl bana göre? Benim bildiğim kadarıyla orası normal bir bar, ne gibi bir özelliği olabilir ki?
"Bak bakalım, seni öldürmek yerine oraya bizim çalışanımız olarak gidebilirsin. Nasıl olacak diye düşünmene gerek yok. Kısaca oraya normal bir garson gibi girip bilgileri bize ileteceksin. Aynı zamanda da Namjoon'u kendine çekip, aşık edeceksin. Bu kadar basit." Basit mi... Ne yani bu saçma işi yapmazsam ölecek miyim?...
*****************************************************************
♣
bölüm nasıldı? Umarım beğenmişsinizdir. Lütfen oy vermeyi de unutmayın.💖🐸
ölürümh ölürüm😊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love İn Game ∴Namjin∴
FanfictionŞizofren olan ve hayatında çoğu kişiyi unutan Kim Seok-jin, onun ilk aşkı Seo Changbin ve unutulmazı, Kim Namjoon ‖ANGST‖