Bölüm 7: uzun adam

5.6K 367 72
                                    

İnternetten uyku bozukluğu ile ilgili her türlü makaleyi okuyorum. Ram uykusu bozukluklarıyla alakalı her bir kelimeyi dikkatle inceliyorum. Doktor uyku bozukluğu demişti ama verdiği ilaçlar hiç faydalı olmamıştı. Ben de sallamıştım. Yine de merak ediyorum ve bakıyorum.

Uykuya dalmadan önce duyduğum sesler, rüyalarımı görürken odadaki sesleri duymam, bilinçli olmam, nerede olduğumu bilmem... Rüya içinde rüya görmem... Tüm belirtiler uyuyor. Yine de tedavi ile ilgili pek bir şeyden bahseden yok.

Yatış pozisyonumla alakalı bir değişiklik yapmaya da bu yazılarla karar veriyorum. Ben normalde yüz üstü uyurdum ama korktuğum için örtüyü tepeme kadar çekip kollarımla örtünün ucunu başımın arkasına sıkıştırarak, sırt üstü uyumaya başlamıştım.

Makaleler, uyurken azalan kan dolaşımının sırt üstü pozisyonda yatan kişilerde çok daha azaldığını, oksijensiz kalan insan beyninin çaresizlik ve ölüm korkusuyla uyandığını ama ram uykusunda salgılanan ve kabus görürken hareket edip kendine veya çevrene zarar vermemen için salgılanan, kasları felç eden hormonların etkisinde olduğun için bu durumun karabasan dönüştüğünü ileri sürüyordu.

Haklı olabilirlerdi.

Yazıyı okuduktan sonra yan yatmaya karar verdim. Sol yana yatıyordum. Annemin küçükken öğrettiği sözleri mırıldanıyor, dua okuyor, neredeyse bir seremoniye dönüşen dakikaların ardından uykuya dalıyordum.

Yattım sağıma, döndür soluma; melekler şahit olsun, dinime imanıma...

Çocukça ama en son bunu söylüyor, öyle gözlerimi kapatıyordum.

Sonuç?

Daha gözümü kapatır kapatmaz yine kabuslar. Yine en fazla yarım saat uyku. İş değiştirmek, uyku düzeni değiştirmek, dualar, annemin koynunda uyumak, kardeşimin yanına yatıp çocuk gibi ona sarılmak bile işe yaramıyordu.

Uyuyamamak ne yapabilir?

Benim kişiliğimi bile değiştirdi. İnsanlarla iletişimden nefret eder hale geldim. En ufak sese bile tahammülüm kalmamıştı. Dikkat eksikliğim hat safhaya ulaşmıştı. Bana bakan herkes bende bir tuhaflık olduğunu anlıyordu.

Bir gün, sabahın çok erken saatinde, kış günü işe gidiyordum. Babam benden çok daha erken kalkıyor, o işe gitmek için dış demir kapıyı kapatırken çıkan sesle de ben uyanıyordum. Kahvaltı falan yapmıyordum. İş yeri, işe çok erken başladığımız, o saatte de kimse kahvaltı falan yapamadığı için bize kahvaltı veriyordu. İşin sevdiğim tek yönü de buydu belki de...

Yine babamın sesiyle uyandım. Bir süre yatakta oyalandım. Gece kabus falan gördüysem de hatırlamıyordum. Yataktan çıkıp aceleyle formalarımı giydim. Çantamı anahtarlarımı alıp bahçeye geçtim.

Annem ön koltuğa çantamı koymamam gerektiğini söylüyordu. Çantayı almak için bana bir şey falan yapabilirlermiş. Bir arkadaşının kızının başına öyle bir olay gelmiş falan...

Olmaz olmaz ama olacağı tutar kafasıyla ben de annemin sözünü dinliyor, çantamı arka koltuğa koyuyordum. Yine sürücü koltuğunun arkasındaki koltuğa çantamı koymak için kapıyı açtım. Çantamı omzumdan çıkarıp koltuğa uzatırken yanımda birinin dikildiğini fark ettim. Güneş daha tam olarak ortaya çıkmamıştı. Alacakaranlık dediğimiz saatlerdi ve kış günüydü.

Başımı hafif yan çevirmem, adamı görmem, çığlığı basmam neredeyse aynı saniyelerde oldu. Öyle bir çığlık attım ki... Mahalle inledi.

Adam saniyesinde kayboldu.

Yanlış görmemiştim. Emindim. Yanımda bir adam vardı. Upuzundu. Siyah giyinmişti. Bir nefes kadar yakınımdaydı. Annemler falan yanıma gelir mi, biri çıkıp ne oldu diye sorar mı diye birkaç saniye elim kalbimde dikilip kaldım.

Sanki hiç ses çıkarmamışım gibiydi. Kimse duymamıştı, görmemişti... Sadece kumruların çıkardığı sesler, ana yoldan geçen servis araçlarının motor ve tekerlek sesleri vardı... Yutkundum. Bir an eve koşsam mı diye düşündüm. Bir cesaret anneme de seslendim. Cevap gelmeyince işe de geç kalmayayım diye düşünerek arabaya atladım.

Dikiz aynasından arka koltuğa bakmaya korkuyordum. Yine de orada oturan biri olup olmadığını anlamak için ara ara arkaya bakıyordum. İş yerine kadar ecel terleri dökerek gittim...

Dumansız AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin