Bölüm 4: Acı

36.4K 2.4K 288
                                    

İşten ayrılacağım hafta, sürekli uykusuzdum. Yine kabuslar görüyordum ama bu kez ne gördüğümü hatırlamıyordum. Seçim zamanıydı, onu asla unutmuyorum. Koridorda gezerken sürekli, "Evlerinde çocuklar.... Televizyonun karşısına geçmiş... Reklamlara çıkan çocukların ellerinde... Çikolatalar... Piskevitler var!" diye diye dolanıyordum.

O gece de sabaha kadar uyumadım. Pek işim yoktu. Hastalar da uyumuştu. Yanımdaki hemşire arkadaş uykusuzluktan ölüyordu. "Abla sen git yat, ben zaten uyuyamıyorum, bir şey olursa uyandırırım," deyip onu boş hasta odasına gönderdim.

"Emin misin?" diye sordu.

"Valla, hiç yük değil, uyumuyorum zaten, şurada birkaç video izlerim," diyerek kadını gönderdim. İzledim de... Sabaha kadar youtube, dailymation falan gezip komik videolar falan izledim.

Sevgilim birkaç kere mesaj attı görmezden geldim. Zaten, uzun zamandır düzgün bir iletişimimiz yoktu. İş yoğunluğum yüzünden sürekli şikayet ettiği için ona baya baya kıl oluyordum. Telefonda yarım saat konuşuyorduk ama o yarım saat beni boğuyordu. Ya sinirden ağlayarak kapatıyordum telefonu ya da o kızıyordu falan.

Hep aynı şeyleri konuşuyorduk. Eski eğlencemizden, sevgimizden eser kalmamıştı sanki. Önceden uyuyana kadar konuşurduk, mesajlarına o daha yazmadan cevap yazmaya başlardım falan.

Ama işe başlamam, onun benden uzakta oluşu, çevredeki herkesin okul bitti ne zaman evleneceksin diye sorup durması, onun okulunun bitmiyor oluşu... Her şey üst üste geliyor gibiydi. Ben de çareyi kaçmakta buldum. Bir süre az konuşursak daha iyi bir ilişkimiz olur sandım. Hem  konuşacak bir şeyler de bulurduk belki... Ben de ağlamaktan kurtulurdum falan...

Neyse, gece birkaç mesaj attı. Uyuyorum imajı vermek için mesajlarına cevap vermedim. Aramalarını görmezden geldim. Tabi o zamanlar akıllı telefon falan da yok öyle... İnternet ele ayağa düşmemiş daha...

Neyse bir çocuk var. Çocuğa bir bebek hediye etmişler hastaneye ziyaretine gelenler. Caillou bebek.

Çocuk bir tuşa basıyor.

Bebek "Cayluuuuuu, hı hıh hı hı," diyor.

Çocuk sürekli o tuşa basıyor.

Bebek sürekli aynı şeyi söylüyor.

Travmatize etti resmen. Sabah, kaylu, akşam kaylu, gece kaylu...

En sonunda "Ya susturun ya da pencereden atarım o bebeği dedim,"  annesine. Korku filmi müziği gibi... Tribe sokup duruyor, çocuk nesini seviyor anlamadım.

Neyse o velet de uyudu. Kaylu da ortadan kaboldu. Pilini falan söktüler sanırım. Ben de video izlemekten sıkıldım. Yanımdaki hemşirenin yattığı odaya gittim. Televizyon vardı. Koltuğa geçip televizyonu açtım. Sabah haberlerinden başka bir şey yoktu. Zaman geçsin diye onu izlemeye başladım. Uykum vardı, direniyordum.

Duvardaki saate baktım.

Saat 07: 05

Nöbeti teslim etmemize neredeyse bir saat var.

Sonra biri geldi. Ama nasıl delirmiş. Korkunç. Yüzünü asla hatırlamıyorum. Ama sanki çok büyük bir kabahat işlemişim gibi direk boğazıma saldırdı. Beni havaya kaldırdı. Önce oturduğum koltuğun arkasındaki duvara çarptı. Sırtımdaki kemiklerin kırılışını hissettim. Çığlık attım. Kurtulmaya çalıştım. Asla başarılı olamadım.

Dakikalarca beni bildiniz duvara çarpa çarpa dövdü. Tüm kemiklerimi kırdı. Avazım çıktığı kadar bağırdım. Çırpındım. Acıyı tarif edemiyorum. Ama etlerimin parçalanışını, kemiklerimin kırılışını  hissettim. O acı zihnime kazındı. Sadece korku, çaresizlik, acı. Bunlar vardı.

Sonunda birden koltukta doğruldum.

Neden bilmiyorum, ilk olarak saate baktım.

07: 15

sadece 10 dakika uyuyakalmıştım.

On saat gibi gelmişti. Nefes nefese döndüm.

Yanımdaki arkadaş uyanmış. Yatakta oturmuş. Gözlerini bana dikmiş bakıyor.

Ondan da korktum.

"Abla ne oldu?" dedim.

"Hani sen uyumayacaktın?" dedi sinirle.

"Uyumak için gelmedim, nasıl oldu anlamadım, uyuyakalmışım," dedim suçlu suçlu. "Zaten sadece on dakika uyuyakalmışım," dedim. "Sabaha kadar hiç uyumadım ki..."

Ben uyu demesem kadın bana güvenip uyumazdı. O yüzden fazla suçlu hissediyordum. Ama bir yandan da kollarımı, bacaklarımı ovalayarak acıyı silmeye çalışıyordum. Acı zihnimde hala çok tazeydi.

Birdenbire "Annene söyle," dedi hemşire arkadaş. "Seni bir yere götürsün. Psikolog olur, psikiyatri olur, hoca olur... Ama mutlaka bir yere götürsün."

"Abla ne oldu, ne gördün?" diye defalarca sordum.

Sadece "Sen normal değilsin, mutlaka bir yere git," dedi. Asla ne gördüğünü söylemedi.


Dumansız AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin