Tişört ve Balık

153 14 2
                                    

Betty elini çatlak dudaklarına götürüp parmaklarına sinen sigara kokusunu içine çekti. Dakikalar önce Peter ile barın tezgahında el ele uzanıp tek bir sigarayı paylaşırken şimdi annesine çorba yapıyordu.

İç çekti. Kirli koku ciğerlerini doldururken gülümsemesine engel olamadı. Peter’ın sigara dumanı yüzünden hafiften kızaran gözleri aklından gitmiyordu. Gülerken nasıl öksürdüğü ve öksürürken yanlışlıkla bir şişeyi devirip kırdığını unutamıyordu.

Betty, Peter’a dair hiçbir şeyi unutamıyordu.

“Betty! Nerde kaldı çorbam?!” Annesinin seslenmesiyle kendini yeniden gerçek dünyada buldu. Kaynayan çorbayı kaselere paylaştırıp tepsiye koydu ve annesinin yanına geçti.

Yaşlı kadın çorbadan bir kaşık alır almaz gözleri büyüdü. “Bunun içinde et mi var?” Betty başını salladı. “Banka mı soydun sen?!”

Gülümsemeye çalıştı, yalanını ancak öyle saklayabilirdi. “Hayır anne, sadece terfi aldım.” Annesi televizyonda oynayan rastgele bir programa dalarken Betty kendini düşüncelerinde buldu.

Peter onu affederdi. Peter’ın kocaman bir kalbi vardı. Arkadaşlarını bile affetmişti o. Yanına gelmemelerine, onu merak etmemelerine kızgındı ama affetmişti. Betty’e söylemişti kırıldığını ama söyler söylemez de gülmüş ve kardeşlerinden asla vazgeçemeyeceğini söyleyip okuldan bir anılarını anlatmıştı.

Elbette onu da affederdi. Affederdi..

Cama bir baykuş geldi. Betty çorbasını bir kenara koyup kabanını giyindi. Annesinin ‘nereye’ sorusuna yarım ağız bir cevap verip dışarı çıktı.

Kuşun bacağındaki kağıdı aldı. Üzerinde sadece ‘yarın son gün’ yazıyordu.

Kabanının cebindeki keseyi çıkartıp baykuşun bacağına bağladı. Annesinin bir süre yiyeceği son düzgün yemek olacaktı bu.

____________ ____________ ________________

“Ben salak mıyım acaba ya?” Aureolin’ın gecenin sessizliğini bölen sorusu Marcus’u güldürdü.

“Ciddi soruyorum, hayır çünkü bunu ezberleyemememin başka açıklaması olamaz.” Aureolin önündeki kitabı ittirip kendini sandalyesinde geri attı.

“Beş adım var ve hiçbirini tutamıyorum aklımda!” Marcus kitabı kendine çekip Aureolin’ın başlığını okudu.

"Elini aç." Aurolein Marcus'un dediğini yaptı. Marcus elini onunkine yaklaştırıp o da açmıştı. Baş parmağını tuttu.

"Bu baş parmak, yani B'yle başlıyor yani bakırın B'si." Baş parmağını katladı, Aurolein onu tekrar etti.

"Bu işaret parmağı, B zaten baş içindi demek ki içinde ş olan başka parmak ismi yok, o zaman bu şap." Bu parmağı da katladılar. "Orta parmak, ortanca için. Yüzük bambu çünkü bambu yüzüğe benziyo ve küçük parmağın da," kendi küçük parmağını Aureolin’inkiyle birleştirdi ve kenetledi. "En kilit madde olan.." Aureolin atladı. "Mandrake otu."

Aureolin gülümsedi, Marcus ona yöneltilen bu gülümsemeyle beraber ellerinin hala birbirlerine değdiğini fark edince elini çekti.

"Bana da arkadaşım göstermişti. Bayağı akılda kalıcı oluyor." Aureolin dudaklarını büzerek kitabına geri döndü.

"Kaldı ezberleyecek yetmiş madde daha..." Kafasını oflayarak kitabına koydu. Alnını kitaptan ayırmadan Marcus'a döndü.

"Ara mı versek?" Marcus okuduğu kitabın üç sayfasını tuttu. "Şunları bi okuyayım öyle, yoksa bölünüyor öyle olunca da kafam dağılıyor." Aureolin oflayarak yeniden alnı üzerine yattı. "Bu kadar inek olmak zorunda mısın?"

Çapulcular: Geri DönüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin