Mektup ve Kağıt Uçak

116 5 4
                                    

 
Yine çok uzun bi aradan sonra herkese merhaba!

Öncelikle ülkemizin başına gelen büyük felaketten dolayı hepimizin başı sağolsun. Normalde bu bölüm epeydir vardı ama bir süre atmak gelmedi içimden, saygısızlık olsun istemedim.

İyi okumalar


  Marcus kütüphaneye yaklaştıkça içindeki rahatsız hissiyat artıyordu. Midesi bulanıyor, göğsü daralıyordu. Normalde böyle hissettiğinde Aureolin'i görmek ona iyi gelirdi ama şu an ona yaklaştıkça daha da korkuyordu.

Arkadaşlarını yurda götürdükten sonra tekrar kütüphaneye koşmuştu ama Aureolin orda değildi. Ertesi gün bilerek derslerinin çıkışına denklemeye çalışmış, onu görmek için uğraşmıştı ama Aureolin ondan kaçmıştı. Bir saniyeden fazla göz göze gelmelerine izin vermiyordu.

Terleyen ellerini cübbesine silip kapıyı itti. Aureolin camın önünde oturuyordu.

"Aureolin?" Aureolin ellerini yüzüne kaldırdı, gözlerinin altını silip Marcus'a döndü.

"Senle konuşmamız gerekiyor." Marcus, Aureolin'n kızarmış gözlerini görünce içindeki her şey eridi ve yerini yalnızca acıya bıraktı.

"Aureolin ben özür dilerim. Onları orada öylece bırakamazdım." Aureolin'in gözlerindeki ifade sabitti, yüzünde hiçbir hareketlilik yoktu.

"Marcus," Ona doğru bir adım attı, sesi soğuktu. "Zor, karmaşık ve üzücü bir geçmişin olduğunun farkındayım. Detaylarını bilmediğimi de biliyorum, tüm her şeyin yorucu ve kafa karıştırıcı olduğunun da farkındayım."

"Ama ortada bir savaş var. Ve sen ikili oynuyorsun. Benim arkamı yaslayabileceğim insan sayısı çok sınırlı, kendi akrabalarım bile yeri geldiğinde beni köşeye atacaklar farkındayım. Sana güveniyorum, öyle biri olmadığını biliyorum." Aureolin dudaklarını ısırdı. "En azından öyle düşünüyordum."

"Aureolin ben-"

"Lütfen, bitirmeme izin ver." Marcus susunca Aureolin devam etti. "Bir taraf seçmenin vakti geldi Marcus." Aureolin'in sesi, daha önce hiç duymadığı kadar net ve sertti. "Dün arkadaşların gözünün önünde bana saldırdılar. Ya o büyü beni bulsaydı? O zaman ne olacaktı?"

Aureolin'in gözünden iki damla yaş düştü. "Bak Marcus, benim her gün gelip bir iki saat problemlerimden kaçma lüksüm yok. Bunu ben de kabullenmek zorlanıyordum ama dün hissettiğim korku bazı şeyleri gözümün önüne serdi. Ben bu savaşın doğuştan askeriyim, artık gerçekten yanımda olan insanlara ihtiyacım var. O yüzden ya gerçekten öyle biri olursun ya da.." Aureolin cümleyi bitirmedi. "Ya da?" Marcus sesinin titremesine engel olamayarak sordu

"Burada geçirdiğimiz vakit çok güzeldi, sayende kendimi çok da geliştirdim. Arkadaşlarını haklayabildiysem biraz da senin sayende." Aureolin araya neşeden uzak bir gülümseme serpiştirdi, yüzü tekrar eski haline döndü, iki eliyle Marcus'un tek elini tuttu.

"Ya da elveda Marcus." Tuttuğu eli hafifçe sıktı ve arkasını dönüp kütüphaneden ayrıldı.

Marcus olduğu yere çöktü, elini göğsüne bastırdı, tişörtünü avuçladı.

___________________________________________

   
    Regulus eldivenlerini elinden çıkarttı. Yere attı ve yanan binayı terk etti.

Ormanlıklara doğru koşan maskeli insanlar birer birer cisimlenirken son kez arkasını döndü, yanağından akan su damlasıyla yukarı baktı. Yağmur yağıyordu. İyi, en azından yangını söndürürdü. 

Çapulcular: Geri DönüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin