2-Kahve

1.8K 190 122
                                    


Chan, Jeong ve Lix'in zoruyla sinemadan sonra cafemsi restoranımsı bir yere gelmiştik.

"Ya zaten canımız çıktı, neden bir de buraya geldik?" Söylenmemle hepsi aynı anda göz devirmişti.

"Hanji, söylenmeyi kes artık, yeter. Alt tarafı soğuk çikolatayla latte içeceğiz." Ya sonra içerdik. Neden şimdi?

"Ben bir şey içmek istemiyorum ki ya. Kimse bana buraya gelirken sormadı." Lix yanağımdan makas aldı. "Bak sen de yapma şunu."

"Ama çok yumuşaklarr!" Göz devirmiştim.

"Yumuşak olması dokunman gerektiği anlamına gelmez seni salak." Garson elinde içeceklerle yanımıza doğru yaklaşmıştı. Dengesini kaybedip düşecek gibi olduğunda içeceklerden biri üstüme dökülmüştü.

"Hanji!" Chan bağırma amk zaten dondum.

"Oh, çok özür dilerim. Gerçekten çok özür dilerim." Takım elbiseli bir adam yanımıza gelip garsonu azarlamaya başlamıştı.

"Biraz daha dikkatli olsana aptal! Sana müşterilerin üstüne kahve dök diye mi para veriyoruz, ha!" Ben önemli olmadığını anlatmaya çalışıyordum ama adam birtürlü beni dinlemiyordu.

"Hey, hey, hey! Ne oluyor burada?" Arkadan üstünde beyaz bir gömlek olan adam gelince olayın daha da büyüdüğünü düşünerek oflamıştım. "Siz iyi misiniz?" Bana bakıp konuştuğunda biraz daha medeni olduğunu anlayıp olayı ona anlatabileceğimi düşündüm.

"İyiyim, kahve döküldü ama önemli değil. Garsona kızmaya falan gerek yoktu." Gösterdiğim tarafa bakınca garson ve onu azarlayan medeniyetten yoksun adamı görmüştü.

"Hey Chang! Chang, dur!" Onları ayırdığında medeniyetsiz adama birkaç şey söyleyip geri bana dönmüştü.

"Bende yedek bir kıyafet var, size vermemi ister misiniz?" Kafamı olumlu anlamda salladım.

"Lütfen. Çok iyi olur." Peşinden gelmem için bir işaret yaptığında peşinden ilerlemeye başlamıştım. Merdivenlerden aşağı inip kilitli bir odanın kapısını cebindeki anahtarla açtı ve önden geçmem için eliyle içeriyi gösterdi. İçeri geçtiğimde buranın muhasebe odası gibi değişik bir yer olduğunu görmüştüm. Bir poşetten siyah bir tişört alıp poşetle birlikte bana verdi.

"Burada giyinebilirsiniz, kimse giremez. Poşete kirli olanı koyarsınız. Tişörtü de geri getirmenize gerek yok." Gülümsemiştim.

"Çok teşekkürler." Bir şey aklına gelmiş gibi dudaklarını araladı.

"Bu arada Minho ben. Lee Minho." Elini bana uzattığında uzattığı elini sıktım.

"Jisung, Han Jisung." Elini tutmamla yüzünde acı çekiyormuş gibi bir ifade oluşmuştu, yine de elini çekmemişti. Ben onun elini bıraktığımda elinin içinde bir iz oluştuğunu görmüştüm. "İyi misiniz?" Kafasını olumlu anlamda salladı.

"İyiyim. Ben dışarıda bekliyorum." Beni dinlemeden çıkıp kapıyı kapatmıştı. Ne oldu diye düşünmek yerine kirli t-shirtü çıkarttım ve temiz olanı giydim. Çok hoş kokuyordu. Kirli olanı da poşete koydum. Odadan çıktığımda kapının kenarında durmuş eline bakıyor olduğunu görmüştüm. Beni görünce hızlıca elini cebine koyup benden saklamıştı. Bu sefer düşünmeden edemeyeceğim. Ne oluyor amk?

Kapıyı kilitleyip önden geçmem için eliyle merdivenleri göstermişti. Merdivenlerden çıkmaya başladığımda o da peşimden gelmeye başlamıştı. Merdivenlerden çıktığımda durup ona bakmıştım. Bana merakla baktı.

"Tekrar teşekkür ederim. Ben bunu size geri getiririm." Gülümsemişti.

"Benimle sizli bizli konuşmana gerek yok." Kafamı olumlu anlamda salladım.

"Tamam. T-shirtü sana getiririm." Gözlerini tamam dercesine sıkıca kapatıp açtı. Onun yanından ayrılmak istememiştim. Nedenini bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum.

"Arkadaşlarının yanına git istersen." Kendime gelip konuştum.

"Ha, tamam. Sonra görüşürüz." Kafasını aşağı yukarı salladığında diğer malların yanına doğru ilerledim.

"Hanji, iyi misin?" Chan Allah senden razı olsun. Sen de olmasan beni düşünen yok.

"İyiyim. Alt tarafı dondum, bir şey olmadı." Kıkırdamışlardı.

"Oturalım mı, gidelim mi?" Gitmek istemiyordum, çünkü onun beni izlediğini fark etmiştim. Beni izlesin, bana baksın istiyordum.

"Biraz daha kalalım." Bana şaşkınca baktılar.

"Doğru söyle, sen kimsin ve arkadaşımıza ne yaptın." Gülmüştüm.

"Biraz kalmak istiyorum sadece. Burayı sevdim, güzelmiş." Bana inanmayan gözlerle baktılar. "Şöyle bakmayın, kendimi baskı altında gibi hissediyorum." Jeongin içeceği tek dökülmeyen kişi olarak içeceğinden bana bakarak bir yudum almıştı.

"Jeongin, bize hava mı atmaya çalışıyorsun canım?" Chan'ın söylediği şey ile kıkırdamıştık.

"Ne hava atması ya, ne var yani sıcakladıysam? İçecek içmeye hakkım yok mu?" Var da öyle höpürdete höpürdete gözümüzün önünde içmene hiç ama hiç gerek yoktu.

Beni izleyen adama hâlâ beni izliyor mu diye göz ucuyla baktım. İzliyordu, ama gülümseyerek izliyordu. Eline baktığımda sargıda olduğunu fark etmiştim. Ne oluyor ya? Onu neyin yaptığına bakmak için elime bakmıştım. Sadece bronz bir yüzük vardı. Bu yapmış olamaz, değil mi?

_______________________________________

Hanji vallahi ben bilemem minho bilir. Ay böyle fic yazmayı çok sevdim ama.

Kacınci minsung ficim lan bu hiç saymadım. Taslakta da var ooo. Maşallah de yazar.

Neyse yazar kaçarrrr!









Human To Witch / Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin