Önümüze içecekler geldiğinde göz ucuyla Felix'e baktım. Hâlâ yavşak yavşak, karşısındakini kışkırtacak hareketlerde bulunuyordu. Ne istiyorsun oğlum çocuktan?Onları boş verip tekrar karşımdakine baktım. Bana bakarak içeceğini içiyordu. Bakışları çok...
"Tam birbirlerini bulmuşlar ya. İkisi de birbirine yavşıyor." Kafamı olumlu anlamda salladım.
"İkisinin de çok hoşuna gitmiş gibi duruyor." Gülümsedi. "İkisinin de birbirinin tipi olması da ayrı bir konu gerçi. Felix bu söylediklerimi duysaydı beni kesinlikle döverdi." Kıkırdamıştı.
"Hyunjin duysaydı yanaklarımı öpmekten sırılsıklam ederdi. Daha önce ona böyle şeyler söylemediğim ve hep böyle şeyler söylememi istediği için çok mutlu olurdu." Konuştuğumuz konuya bak, arkadaşlarımızın birbirine yavşaması. "Biraz birbirimizi tanıyalım mı? Çok yakın değiliz ama yine de biraz tanıyalım." Kafamı olumlu anlamda salladım.
"Peki. Kaç yaşındasın?" Kahvesinden bir yudum aldı.
"27'yim. Sen?" Lan yaşımı unuttum.
"Ben... 25'im." Ohh göt gibi kalıyordum az kalsın. Kendini tutamayıp güldüğünde şaşkınca ona baktım. Bu kesin iç sesimi okuyor, başka açıklaması yok bunun. "Ne oldu?"
"Yok bir şey. Mesleğin ne?"
"Aslında özel dedektifim ama bir akrabamın şirketince ceo olarak çalışıyorum. Şirkete gitmiyorum ama para geliyor." Şaşkınca bana baktı.
"Özel dedektif ha? İyiymiş. Ben iç mimarım ama kendimi bildim bileli buradayım." Dudaklarımı büzdüm.
"Anladım." Dudaklarıma odaklanıp dudaklarını yaladığını fark ettiğimde dudaklarımı elimle kapattım. Gözlerini başka tarafa çevirdiğinde elimi indirdim. Çok fazla utanmıştım...
"Tamam... İçeceğini bitir." İçeceğin dibini de içtikten sonra geçmeyen utancımın geçmesi için soğuk ellerimi yanaklarıma koydum ve ısısının biraz da olsun düşmesini sağladım. "Yiyecek bir şey ister misin? Bir yumurtayla duruyorsun zaten." Ne? Sen bunu nereden biliyorsun? Yanlış bir şey söylemiş gibi bana baktı.
"Sen bunu nereden biliyorsun?" Biraz düşündü.
"Sen söyledin. Hatırlamıyor musun?" Söyle yalanını si- inananı.
"Ben mi söyledim? Peki, öyle olsun." Bunu söylememesi gerektiğini biliyordu.
"Neyse, sen ne yersin." Kafamı iki yana salladım.
"Aç değilim, sen ye." Omuz silkti.
"Hayır, istemiyorum." Felix koşarak yanımıza gelip kulağıma eğildi.
"Oğlum bu çocuk çok iyi lan, tam bana göre." Onu fark ettim canısı.
"Ee? Ben ne yapayım peki bu değerli bilgiyi?" Bana sinirle baktı.
"Götüne sok." Sinirle geri gittiğinde gülümsemiştim.
"Onu sinirlendirmeyi çok seviyorsun, değil mi?" Kafamı olumlu anlamda salladım. "Çok belli." El işaretiyle bir garson çağırıp masadakileri almasını istedi.
"Dün neden bana böyle bir iyilik yaptın?" Gözlerini garsondan bana çevirdi.
"Kim olsa yapardı." Klasik klasik cevaplar verme, biraz taratıcı ol.
"Hayır, yapmazdı. Mesela ben olsam yapmazdım." Kafasını yana yatırdı.
"Ama ben yaptım. Çok sorgulama." Sözünü bitirdiğinde Felix hızla yanıma gelip beni oturduğum yerden kaldırmıştı
"Kalk, gidiyoruz." Elinde bir kutu kurabiye vardı. Yine ne bok yedin? Minho bizi durdurup ayağa kalktı.
"Ben sizi bırakırım." Felix bayılır bu fikire. Ne güzel yürümeyeceğiz diye düşünüyordur şu an.
"Olu-"
"Gerek yok, biz gideriz. Sana zahmet olmasın." Felix koluma yumruk attı.
"Ne demek yok. Var var, hadi gidelim. Sen bırak bizi, hadi. Hanji yürüsene." Lix beni kolumdan tutup dışarı çekiştirirken ben gözlerimi dikmiş ona bakıyordum.
"Ne? Neden öyle bakıyorsun?" Omuz silktim. "Tamam... Tamam, gidelim." Hafifçe belimden ittirip yürümemi sağladığında belime dokunmasının şokunu yaşıyordum. "Kapa ağzını, sinek kaçacak." Tekrar omuz silkip umursamaz görünmeye çalıştım. Arabanın kapılarını açtığında Felix öne binmek için yeltenmişti. "Jisung binsin." Ona şaşkınca bakıyordum. Ne demek binsin? Ne demek Jisung? Ne demek Jisung binsin?
"Of be." Lix beni kafamdan ittirip suçlu arabaya bindiriyor gibi bindirdiğinde şaşkınca gözlerimi açmıştım. Yani şimdi... Biz yan yana mı oturacaktık?
"Tamam, gidelim." Arabaya binip kemerini takmıştı. Benim kemeri takmayı unuttuğumu fark edince elini uzatıp kemeri tuttu ve çekip yerine taktı. Bunu yaparken yüzlerimiz birbirine yaklaşmıştı, o bunu kafasını kaldırınca fark edebilmişti. Biz öyle bakışırken Felix sesli bir şekilde boğazını temizledi.
"Öhöm öhöm!" Kendime gelip kafamı cama çevirdiğinde o da yüzünü uzaklaştırmıştı. "Bir an hiç kendinize gelmeyeceksiniz, sonsuza kadar öyle bekleyeceksiniz sanmıştım." Felix'in söylediği şeyle daha çok utanmıştım. Yanımdaki arabayı çalıştırdı.
"Evleriniz nerede." Felix telefonunu çıkarttı.
"Al enişte, evin yakınlarındaki eczanenin konumu. Oradan sonrasını ben tarif ederim." Enişte demesiyle kızardığını görmüştüm. Benim durumum da çok farklı değildi, utançtan ölecektim resmen. Sonradan telefonu eline alıp tutacağa yerleştirdi.
"Felix ya..." Fısıldadığımda kafasını bana çevirdi.
"Efendim canım benim?" Göz devirdim.
"Yok bir şey Lix, yok bir şey." Omuz silkip arkasına yaslandı.
◇◇◇
"Heh enişte şimdi hastaneyi sağ kola al. Aldın mı? Oradan sola dönüyorsun dümdüz go go. Sonra sağa sap. Benim ev var." Çok güzel anlattın ya. Lix'in evinin önüne geldiğimizde kapıyı açtı. "Gerisini Jisung halleder, ben kaçtım enişte." Arabadan indiğinde içimden sövüyordum. Yanımdaki ise gülümsüyordu.
"Onun... Onun kusuruna bakma. O biraz şeydir... Değişiktir. Ağzına geleni söyler. Kafana takma." Alt dudağımı dişlemeye başlamıştım.
"Boşver, geçti gitti. Sen evin nerede onu söyle." Kafamı olumlu anlamda sallayıp evi tarif etmiştim. "Tamam, gidiyoruz."
_______________________________________
Okula döner dönmez deneme varmış 🤗 MÜKEMMEL
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Human To Witch / Minsung
Fanfiction"Git başımdan şeytan." Onun şeytan olduğunu düşünüyordum. "Hayır hayır. Şeytan değil bebeğim, cadı."