"İyi akşamlar." Deyip cafeden çıktığımda çantamdan telefonumu çıkardım. Merdivenlerden inerken soğuk hava yüzüme çarptığında saçlarım uçuşmaya başladı.
Telefonum titrediğinde ekranda gözüken numarayla kaşlarım çatıldı. Tereddütle açıp kulağıma götürdüm.
"Soluna bak." Artık aşina olduğum sesle etrafıma bakındım hızlıca. Bulunduğu yere adımladığımda gözüme gelen saçlarımı geriye çektim.
Saniyeler sonra karşısındaydım. "Hadi bin." Dediğinde yaslandığı arabasından ayrılıp sürücü koltuğuna geçti. Ne kadar tereddüt etsem de ön yolcu koltuğuna geçtim.
"Beni nereye götürüyorsun?" Diye sorduğumda yola odaklanmış gözlerini kısaca bana değdirdi.
"Evime."
"Pardon?" Sesim fazlasıyla yüksek çıkmıştı. "Ne alaka? Dışarda konuş ne konuşacaksak."
Direksiyonu sağa kırdığında şerit değiştirmiş ve köşe başında durdurmuştu arabayı.
"İşin ciddiyetinin farkında değilsin sanırım. 2 milyon dolardan bahsediyorum az buz para değil."
"Anladım orasını. Ama siz beni inatla anlamak istemiyorsunuz."
"O parayı ödeyemeyeceğini zaten biliyorum." Diye konuştuğunda kaşlarımı çattım. "O halde benden ne istiyorsun?"
"Sana bir teklifim var. Eğer kabul edersen borç falan kalmaz. Babanın peşine de düşmem."
Babam zerre umrumda değildi. Çünkü beni böyle belalara hep o bulaştırırdı. Ben kendimi düşünüyordum sadece.
Derin bir nefes aldığımda gözlerinin içine merakla bakıp sordum. "Teklifin ne? Aa şey yoksa anlaşmalı evlilik falan gibi mi?" Dalga geçmenin sırası değildi ama ben dalga geçer gibi konuşmuştum.
"Bu çok klişe olur." Dedi.
Aklıma daha kötü şeyler geldiğinde yutkunarak başımı oynattım. "Ne peki?"
"Rakip şirketimize ajan olarak gireceksin."