2

57 5 0
                                    

Diana'dan
Altı Ay Önce Deveraux Dükalığı, Alfa Dünyası

Büyük bir hastanede olduğu gibi önümde uzanan koridorun sonunu görmem pek mümkün değildi. Boşluk, onu daha da büyük gösteriyordu. Duvardaki resimler ya da belli aralıklarla köşelere yerleştirilen büyük vazo ya da heykeller pek de yardımcı olmuyordu. Hala büyük, hala boş görünüyordu.

En az koridor kadar büyük çift kanatlı kapıların önünde durduğumuzda arkasında olduğum için ne yaptığını göremediğim Lucian'ın kapıyı açtığını, açılan kapının sesinden anladım. Bir adım geri çekilerek bana öncelik veren Lucian'ın jestine uyarak kapıdan içeri adım attım. Koridora dediğim lafı geri alıyorum. Bir insanın neden koca bir buz pisti kadar çalışma odası olurdu ki?

Odayı incelemem için sessizce yanımda duran Lucian'dan uzaklaşarak odanın ortasına birkaç adım daha attım. Ellerimi cebime koyarken koca odanın kocaman penceresinin önüne yerleştirilmiş koca masanın üstünde daha önce görmediğim bir yığın teknolojik alet vardı. Bir sürü koca oldu, biliyorum ama tanımlayacak başka bir kelimem de yoktu.

İncelemek için masaya yaklaştım ve bir bilim kurgu filminden bir sahnenin içinde gibi hissettim kendimi. Hah! Başka bir dünyada yer alıyorken sadece birkaç icada takılı kalmış olmam fazla trajikomik. Bilgisayardan hallice olan aletlerin kabaca işlevini anlamış olarak var olan merakım kayboldu ve odayı incelemeye geri döndüm. Duvarda asılı duran büyük ve el çalışması gibi duran etkileyici bir tablonun hemen altında belgeler için kullanıldığını düşündüğüm uzun bir dolap vardı. Dolabın üstünde birkaç dekoratif obje varsa da dikkatli bakınca dekoratif değil pratik şeyler olduğunu anladım. Bizimkine çok benzeyen birkaç boş dosya, dosyaları bir arada tuttuğunu düşündüğüm küçük ataş ve zımba benzeri nesneler ve anlamını tam olarak çözemediğim birkaç şey daha vardı. İlgimi çekmeyen nesnelerden uzaklaşan bakışlarım ilgimi hak eden bir parça üzerinde durdu. Heyecanla yerimden hızla uzaklaştım ve dolabın karşı duvarında yer alan devasa dünya haritasına baktım. Çok benziyor. Neredeyse aynı.

Elimi üzerinde gezdirerek kendi ülkem olarak bildiğim toprakların üzerinde yazan isme şaşırarak baktım. Ne? Biz neredeyiz? Korkarak tüm haritayı inceledim ama bizden bahseden hiçbir iz yoktu. Tereddütle arkamı döndüm ama hemen arkamda yer alan adamı fark etmediğim için fazla yaklaşmış olduğumdan aramıza mesafe koymak amacıyla bir adım yana kaydım.

"Bizans? Bu kişiliğini ve karakterini açıklamaya yeter gibi duruyor. Hangi aileye aitsin? Angelos? Doukas? Bir ihtimal Palaiogolos olabilir misin? Kadın bir varisin varlığından haberim yoktu ama kraliyet ailesinin tüm bilgilerine sahip değiliz. Gizlenmiş bir bilgi olabilir."

Boş boş yüzüne baktığım adamın benden bir cevap beklediğini fark ederek boğazımı temizledim. Bizans'a ne yaptığımızı bilse kafamı kendi elleriyle keserdi. Dikkatimi tekrar haritaya çevirirken gördüğüm ilk anda gözüme takılan topraklara elimi uzattım.

"Burası neresi?"

Üzerinde bize ait olduğu belli olan birkaç imgenin olduğu toprakların bize ait olduğunu anlamam zor olmamıştı ama garip olan şuydu, Amerika ve Asya arasında, Pasifik açıklarında yer alan bir yer bizim dünyamızda yoktu. Bahsi geçen kayıp kıta olabilir miydi?

"Pek bir bilgimiz yok ama bildiğini sanıyordum. Kayıp topraklardan nasıl haberin olmaz?"

Sesine şüphe tohumları ekilen Lucian'ın sorusuna nasıl cevap vereceğimden emin olamayarak kaçamak bir soru sordum.

"Bu şekillerin anlamını biliyor musun?"

Göktürklere ait olduğunu bildiğim kurt figürünün üzerinde elimi gezdirirken kısa bir yanıt aldım. Oradayız. Ama neden?

GÖLGELER KAVŞAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin