Lucian'dan
8 Yıl Önce Şeytan Kafesi, Alfa Dünyası
İnsanlar, gördüklerine inanma eğilimindedirler. Görmediklerinden ya korkarlar ya da ona büyük bir merak duyarlar. Bu yüzdendi belki de genç Damien'ın en büyük suçluları barındıran hapishaneye yalnız başına gitmesi. Lucian ile birlikte gittiği gecenin üzerinden birkaç ay geçmiş olsa da hâlâ arkadaşının kendisine anlatmadığı şeyler olması canını sıkıyordu. O gece orada bir şeyler gördüğünü biliyordu ama konuşmamak için inat ediyordu. Madem söylemeyecekti, Damien da gidip kendisi görürdü.
Bu düşünce ile kararlı bir şekilde yola çıkmış ve bir öncekinden daha kolay bir şekilde kendisini, Lucian ile ayrıldıkları koridor ayrımında bulmuştu. Buraya ilk geldiğinde gittiği sağ tarafa kısa bir bakış atarak hızlı ama dikkatli adımlarla bir süredir incelediği sol kanada giden koridora gitmiş ve bir süre sessizlik içerinde ilerlemişti. Elindeki kendi imkanları ile oluşturduğu haritaya yeni bir yol daha çizerken, döndüğü köşenin hemen ardından kaybolan ışık onu tedirgin ederek başını kağıdından kaldırmasına neden olmuştu. Sonra farkına varmıştı ki arkasında bıraktığı koridor hala aydınlanmaya devam ediyordu. Genç Damien'ın aklına iki olasılık geldi. Ya inanılmaz büyük bir dikkatle korunan bu kulenin içerisinde şans eseri bir arıza meydana gelmişti ya da bu koridoru bilerek karanlık bırakmışlardı. İlerleyip ilerlememek konusunda kararsız kalan Damien, çok değil iki saniye içerisinde kararını vermişti. Burası karanlıksa, kesinlikle bir nedeni vardı.
Elindeki kağıt ve kalemi attığı belindeki küçük çantasından el fenerini çıkardı ama yakmak için acele etmedi. Bu kadar karanlık bir koridorda küçük bir mum ışığının bile çekeceği dikkati düşünerek gözlerinin karanlığa alışmasını izin verdi. Çok fazla ilerlemesine gerek kalmadan arkası boş görünen parmaklıkların ardından gelen zincir takırtısı dikkatini çekti. Bir adım attıktan sonra daha fazla yaklaşmaya cesaret edemeyen Damien, devam eden ses eşliğinde karanlıktan çıkan bir silüetin parmaklıklara yaklaşmasını nefesini tutarak izledi. Sonraki saniye elindeki feneri gürültü ile yere düşürmesine neden olan iki kırmızı hare kendisini belli etti.
"S-Sen..."
Kısa bir kıkırdama sonrası Damien'a cevap geldi.
"Evet, ben oyum. O büyücü. Ve sen de biricik veliaht Damien olmalısın."
Heyecanlanan Damien'ın sesi yükseldi.
"Beni tanıyor musun?"
Burada altı aydan fazla bir süredir kapalı olan bir adamın kendisini tanıyor olması imkansızdı. Üstelik bu yabancı adam, kendi ülkesinden bile sır gibi saklanan kimliğini biliyor olamazdı. Başını hafifçe sallayarak cevap veren büyücü, Damien'ın inanmamakta ısrar ettiği gerçeği dile getirdi.
"Tabii ki. Beni buraya tıkan kişinin oğlunu nasıl tanımam."
Büyücünün sesindeki alayı hisseden Damien, birkaç adım geri çekilerek konuştu. Onun, ele geçirilen en güçlü büyücü olduğunu duymuştu ve gözleri dışında göremediği sureti de bunu kanıtlıyordu.
"Bana bir şey yapamazsın."
Kendisinden pek de emin çıkmayan Damien'ın sesine alayla cevap verdi büyücü.
"Emin misin?"
Onunla eğleniyordu. Zincire vurulmamış, bir kafese kapatılmamış, sanki burada olmak onun tercihiymiş gibi rahat davranıyordu. Belki de gerçekten öyleydi. Tereddütle bakışlarını kaçıran Damien'ın suskunluğunun nedenini anlayan büyücü onu rahatlatmaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGELER KAVŞAĞI
FantasyBir azize olan genç kızın her şeyi göze alarak yükselişini anlatan bir kitabın içine girsen ne yapardın? En sevdiğin karakterin peşine mi düşerdin yoksa suçlu durumundan kendini aklamaya mı çalışırdın? Ya hatırladıkların, gördüklerinle uyuşmuyorsa...