Yoğun toplantı koşuşturması ile bunalmış durumdaydım. Tamam, hafta başı olması ve birçok toplantının üst üste gelmesinin yarattığı stresi her gün yaşıyordum. Yılmaz Holding yoğun, stresli ve aksiyonu bol bir şirketti ve Türkiye çapında kendine oldukça yer edinmiş köklü bir inşaat firmasıydı. Fakat, her hafta başı tüm haftayı ilgilendiren gündem konularının ve çalışmaların, projelerin üzerinden geçilirdi. Üç yıldır Yılmaz Holding bünyesinde, yönetim kurulu başkanı Hasan Yılmaz'ın, özel asistanıyım. Bu şirkete adım attığımda üniversitenin son sınıf stajyer programında olan bir öğrenciydi. İlk dönemlerde fazlasıyla zorlandığım doğruydu fakat bu zorlanma sistemli çalışma taktiklerini öğrenme ve tüm benliğimle işleri yerine getirme çabalarım sayesinde uzun sürmemişti. Üç yılın ardından ise neredeyse tüm şartları, işleyişi, kuralları düzeni öğrenmiş profesyonel bir eleman haline gelmiştim. Yönetim Kurulu başkanı Hasan Yılmaz her ne kadar mükemmel bir insan olsa bile çalışılması kesinlikle zor bir insandı. Fazla disiplinli, aceleci, kuralcı, detaycı ve listenin uzayıp gideceği fakat sonunun bir türlü gelmeyeceği maddeler ile dolu olan prensiplere sahip yönetici modeliydi. Süreci çabuk kavramış ve Hasan Bey'in en uzun soluklu çalıştı asistanlardan biri olmuştum.
Derin bir nefesin ardından elimdeki notlara baktım. Bu notların tamamı temize geçilmeli ve düzenli bir şekilde tam 8 toplantı raporu yarın sabah Hasan Bey'in masasında olmalıydı. Bu değişmeyen bir iş akışıydı ve şimdiden saat baya geç olmuştu. Bu hafta gereğinden fazla olan bu yoğun temponun ise Hasan Yılmaz, yani patronumun Amerika'da yüksek lisans okuyup oradaki şirketlerinde yıllardır yöneticilik yapan oğlunun artık geri geliyor oluşuydu. Hasan Bey, eşi ile yıllardır planladıkları dünya turu macerasına başlamak üzere artık tüm işlerini iki oğluna devrediyordu. Oğullarından biri Selim Yılmaz'dı diğerinin ise adını bile bilmiyordum. Üç yıl boyunca ismi dahi geçmemiş, bir kere şirkete ziyarete gelmemiş veya onunla bağlantılı bir işimiz olmamıştı. Onun için hiç tanışmadığımız gibi karşılaşma durumumuz falan olmamıştı. Fakat yine de tüm şirket onun ünü ile çalkalanıyordu. Bütün kızlar, Genç bir patron geliyor diye resmen bakıma girmişti. Önceden saç rengi koyu olan kim varsa artık sarışın, bakımsız olan kim varsa podyuma çıkacak gibi geziyordu. Bu heyecana cidden gülmemek için kendimi tuttuğum anlar oluyordu.
Uzun yıllardır aşk ile aram olmadığı gibi aşka inancımda yoktu. Ultra zengin ve bu koca imparatorluğun veliahttı olacak olan bir adamın zengin, tepeden bakan, kibirli kendini beğenmişin biri olduğuna ve burada herkese tepeden bakacağına kesinlikle emindim. Yarın için hazır olması gereken tüm raporların neredeyse taslağını hazırlamıştım. Yarın üzerinden geçtikten hemen sonra Hasan Bey'in masasına bırakırdım. Gün boyu yapılan toplantılar Hasan Bey olmadan Selim Bey'in eşliğinde gerçekleşmişti ve bir saat öncesinde yeni patronumuzun buraya babası Hasan Bey ile geleceğini öğrenmiştik. Etrafa baktığımda herkes fazlasıyla hazırlığa girmişti. Yanlış anlamayın bu hazırlığın lavabolarda yapıldığını gördüğümde hiçbirinin işle alakası olmadığı rahatlıkla anlamıştım.
Masamın üstü evraklarla doluydu. Normal düzende cidden çok tertipli çalışırdım fakat bugün ekstra bir yoğunluk olduğundan düzenim biraz olsun şaşmıştı. Ofis telefonu masanın bir yerinde çalıyordu ve masadaki evraklar yüzünden onu bulmakta fazlasıyla zorlanmıştım. Tam artık kapanmak üzereyken bulduğumda ise hızla
"Efendim" diyerek cevapladım. Telefonun diğer ucunda şirketimizin bir numaralı ayaklı gazetesi Şule vardı. Şule nasıl yapıyordu? Kiminle konuşuyordu? İstihbaratı kimden alıyordu bilinmez ama kızın cidden yanlış bir meslekte olduğuna emindim. Bu kadının paparazzi olması gerekiyordu. Ünlüler camiasında ulaşamayacağı dedikodunun olmadığa inanabilirdim. Hatta yılın magazincisi ödülünü sayısız kere alabilirdi. Şule
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GENÇ PATRON AŞK
Romanceçini titretir sevdiğinin dokunuşu, dur diyemez, duramazsın. Yanlış, hata bilmezsin. O dakika her şey doğru gelir kalbine. Azra için de öyle olmuştu. Sevdiğinin dokunuşu, ateşi ne kadar yanlış olsa da karşı konulmaz bir istekle doğru gelmişti ona. Ta...