BENDEN UZAK DUR!

1.1K 153 16
                                    

Bazen yaşadıklarına küfretmek, hayatın senin için hazırladığı sürprizleri kabul etmemek gibi haklarımızın olmasını istiyordum. Dört ay sonrasında ayrılmam gereken işimden neredeyse kaçarak gitmek istiyordum. Projelerin bitmesine 4 ay vardı. Bu süre içinde karmaşa olmasın diye kendimi tutuyordum fakat bu artık neredeyse imkânsız hale gelmişti. Bora, tam anlamıyla pisliğin tekiydi ve bunu bu şirkette benim üzerimde denemeler yaparak geliştirmeye çalışıyormuş gibi hissettiriyordu. Her günümü cehenneme çeviren çekimi, istekleri, emirleri ve bakışları resmen psikolojimi bozmuştu.

Ofise geleli 20 dakika olmuştu. Henüz kahvemi içmeye fırsat vermeden telefonuma gelen mesaj ile dişlerimi sıkmıştım. Mesaj, tabi ki Bora Yılmaz'dandı.

"Toplantı öncesi dosyalarının hazır olmasını ve masama bırakılmasını istiyorum" ne bir günaydın ne bir rica eki ne bir kibarlık. Toplantı öncesi tüm dosyalar zaten her pazartesi nizami bir şekilde hazır vaziyette masasında olurdu. Onunla çalışmaya başlayalı üç hafta olmuştu ve bu üç hafta içinde o dosyalarda hiçbir eksik olmamıştı. Yine de her pazartesi aynı mesaj sinir bozucu bir şekilde telefonumda beliriyordu. Bir kahveye cidden ihtiyacım vardı. Bilgisayarımın saatine baktım ve derin bir nefes aldım. Bora Bey, her gün 10:00'da ofisin kapısından içeriye girerdi. Başı ile selam verir ve ardında başını söndürecek bir koku bırakarak odasına girerdi. Her zaman jilet gibi bir takım elbisenin içinde, hiç uğraşılmamış gibi görünen saçları, keskin bir bakışın aksine çarpık bir sırıtışla bakardı. Bu gerçekten bedenimin kontrolünü kaybetmesine neden olsa bile kendimi tutmayı başarıyordum. Gelmesine 40 dakika vardı. Bu süre zarfında bir kahve alabilirdim. Hızla kahve makinesinin önüne gittim. Bir bardak kahve için tuşa bastım ve bardağa boşalan kahvenin kokusu ile gözlerimi kapadım. Cidden güne başlamak için kahveden daha iyi bir içeceğin olmadığına inananlardandım. Kahvenin hazır olduğunu bildiren sinyal sesi kulaklarıma ulaştığında kahvemi aldım ve bir yudum olarak ofise geri dönmek için yürümeye başladım. Birkaç dakika içinde ofisimin kapısından içeriye girdiğimde ise boş alanın tam ortasında duran ve gözlerini masama dikmiş bir vaziyette bakan Bora Bey ile karşılaştım. Lanet olsun! Erken gelmişti. Üç hafta boyunca hiç erken gelmemiş ve bugün tamda kahve aldığım saniyede burada biti vermişti. Ofisin içine girdiğim esnada bakışları masamdan ayrılıp benimle buluştu ve

"Günaydın Azra Hanım "dedi. Sesindeki kibir her türlü fark ediliyordu. Elleri cebinde ve bu sefer giydiği siyah takım elbisesi ile kalp çarpıntısına neden oluyordu. Aynı onun gibi sesimi çıkarabildiğim en ciddi tonunda çıkaramaya çalışarak

"Günaydın Bora Bey" diyerek karşılık verdiğimde bakışları bakışlarımdan ayrılarak elimdeki kahveye odaklandı. Hasan Bey'in aksine Bora Bey, güne başlarken veya günün herhangi bir saatinde kişisel isteklerde bulunmuyordu. Yani kahve, su, çay, yemek istekleri bulunmuyordu. Bu iyi bir şeydi. Sadece attığı iki yavaş adımlar gözlerini, bakışlarımdan ayırmadan hemen önüme kadar geldi. Elini uzatarak, parmaklarımın arasında duran kahve bardağımı hiç izin istemeden aldı ve o seksi dudaklarına götürdü. O esnada bakışları, gözlerimden bir saniye olsun ayrılmamıştı. Kahve bardağını dudaklarına götürdü ve bir yudum aldıktan hemen sonra dudaklarını bastırdı ve ben bu durum karşısında neredeyse yutkunmuştum. Çünkü bugün giydiğim siyah takım kombine uygun olsun diye kırmızı bir ruj sürmüştüm. Dudakları benim içtiğimi belli eden lekenin tam üzerinden kahveyi içmişti. O an bedenimin karıncalandığını hissetmiştim ve cidden derin nefes almak için an kolluyordum.

"Kahve seçiminiz güzel. Sert ve sade" dediğinde ise yutkunmuştum. Lanet olsun bu kadar pislik biri olup yine de bu kadar hissi nasıl yayabiliyordu? Bunun için aldığı eğitimi cidden merak ediyordum. Kelimeleri bulmak fazlasıyla zordu. Onun için sadece teşekkür edercesine başımı salladım ve

GENÇ PATRON AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin