Rubi, küçük bir köpekten ziyade tam bir canavardı. Küçücük pamuk gibi bir bedene yerleşmiş yırtıcı bir hayvan olduğunu Bora'nın bana her yaklaşmak istediğinde çıkardığı seslerden anlayabiliyordum. Köpek cidden Bora savar olmuştu ve aslında bu benim avantajıma olan bir durumdu.
Bora'nın evi tamamıyla kendi dokunuşları ile düzenlenmişti. Tüm mimarlığını konuşturduğunu ve bunda fazlaca başarılı olduğunu kabul etmem gerekiyordu. Evin her yanına koyu tonlar hakimdi ve eşyaların bulunduğu alana tam yerleşmiş olması her birinin özel yapım olduğunu gösteriyordu. Fazla lüks fakat nedenini bilmediğim bir şekilde çekiciydi. Salondaki tüm tabloların toplam fiyatının ise kesinlikle oturduğum evi satın alabileceğine emindim. Hatta benim evim gibi iki tane ev alabileceğinin.
Kahvaltı biraz sakin fakat her ikimizin de konuşacak birkaç konu bulması ile geçmişti. Sonrasında ise artık öğlen olmaya başladığından ve Merve'nin sayısız mesaj bırakmasının ardından gitme zamanı geldiğini anlamıştım. Çünkü, biraz daha Merve'nin mesajlarına ya da aramalarına cevap vermezsem tüm İstanbul'u ayağa kaldıracağından emindim. Bora'nın lüks aracı evimin bulunduğu apartmanın önünde durduğunda Rubi, hemen arka koltuktan güçlü bir sesle havlamıştı. Bu Bora ve beni gülümsetirken
"Bu, onun dilinde gitmem gerektiğini ifade ediyor sanırım" diyerek söylendim. Bora ise aynadan gözlerini dikip,
"Uslu dur" diyerek gri bakışlarının köpeği anında susturmasına şahit oldum. Cidden o bakışların nasıl bir büyüye sahip olduğunu onu ilk gördüğüm andan beri merak ediyordum. Sadece bir bakışı ile karşısındakine ne hissettiğini anlatabilen nadir insanlardandı. Yakışıklı, seksi ve sempatikti. Fakat bir kalbi olduğuna inanmak cidden aptallıktı. Bu aptallığın bedelini kaldırabileceğimden daha ağır bir şekilde yıllar önce ödemiştim. Üstelik etkisini hala atamadığımı da söylemem gerekiyordu. Birkaç saniye sonra bakışlarımız buluştuğunda derin bir nefes aldım...
İçimde söylemek istediğim hiçbir şey kalmamıştı. Bu cidden rahatlamamı ve yıllardır içimde kara bulut gibi taşıdığım ne varsa söküp atmamı sağlamıştı. İçimdekiler yüzünden yıllardır nefes alamadığımı bile düşünüyordum. Şu anda fazlasıyla hafiflemiş ve nefes alır bir hisle dolmuştum. Bora, bakışmanın sürdürdüğü sessizliği bozmak adına
"Azra..." diye konuşmaya başladığı esnada elimle onu susturup,
"Sana hiçbir şey için söz vermiyorum. Güven her şeydir ve inan sana hiç güvenmiyorum. Sadece, Pişman olduğunu söylediğin her ne varsa telafi etme yolunu merak ediyorum. Hala patronumsun ve bu kolay kolay değişmeyecek. Artık, bir bakışınla kollarına atılma yaşımı çoktan geçtim." Dediğimde gözlerinin içindeki umut ışığını görmeyi beklemiyordum. Hatta bana bu denli yumuşak, sevgi dolu ve büyülenmiş edasında bakmasını ise hiç ama hiç beklemiyordum. Bora,
"Bunu biliyorum ve hemen olmasını zaten beklemiyordum" dediği anda arabanın hemen önünde beliren kişi ile başımı cama çevirdim. Karşılaştığım çakır yeşili gözler, şu anda görmeyi dileyeceğim kişi sıralamasında en sonda bile değildi. Üstelik o bakışlar 'ne halt ettiğini sanıyorsun sen!' diye resmen bağıran Merve Şimşek'e aitse.
Merve, dün gece Emir ile olan buluşmamdan haberdar olduğu gibi sonrasında yaşananlardan haberdar değildi. Gece eve gitmediğimi zaten sabaha kadar bana attığı mesajlardan ve aramalardan anlamış olduğunu biliyordum. Fakat şu anda kendimi annesine yakalanmış liseli bir kız gibi hissettiğimi es geçemiyordum. Merve, sadece bana değil hemen yanımda duran Bora'ya da bakıyordu. Fakat ona, bir anne edası ile değil birazdan senin canına okuyacağım bakışını atıyordu. Bora, bakışlarımı takip edip gözlerini Merve'nin çakır yeşili bakışları ile buluşturduğunda
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GENÇ PATRON AŞK
Romanceçini titretir sevdiğinin dokunuşu, dur diyemez, duramazsın. Yanlış, hata bilmezsin. O dakika her şey doğru gelir kalbine. Azra için de öyle olmuştu. Sevdiğinin dokunuşu, ateşi ne kadar yanlış olsa da karşı konulmaz bir istekle doğru gelmişti ona. Ta...