1.1

67 9 37
                                    

 Mark'a en değerli küfürlerimi sıralarken ayağımı ritimle yere vuruyordum. Sanki bütün sinirim oradan çıkıyormuş gibi hissediyordum. Aslında bana fikrimi sormuştu fakat yavru köpek bakışları atarak sorduğu için bu bir soru olarak kabul edilemezdi. Maire'nin yanına gidebilmek için resmen yalvarmıştı bana. Ben de kıyamamıştım ama evden bu kadar uzakta olduğumuzu ve evime giden otobüsün bu duraktan geçmeyeceğini de düşünmemiştim ne yazık ki.

 Birkaç dakika sonra altında durduğum kapalı alanın önünde duran arabayla derin bir iç çektim.

 Bu arabaya ve sahibine bayılıyordum.

 "Selam! Kusura bakma başına iş açtım ama cidden yağmurda iki saat yürüyüp hastalıktan ölmeyi de göze alamadım."

 "Sıkıntı yok. İstemeyeseydim gelmemeyi tercih edebilirdim ama istedim."

 "Öyle mi? İyi o zaman."

 "Evet öyle. Yanında olmayı çok istedim."

 Çantamı kucağıma yerleştirirken ellerim duraksadı ve ona yandan bir bakış attım ama o bana bakmak yerine yolu kolluyordu. Ben de hiçbir şey demedim ve garip bir sessizlik oluştu.

 "Eve mi gitmek istiyorsun?"

 "Aslında eğer müsaitsen birlikte bir şeyler içebiliriz ya da yiyebiliriz. Tabii istiyorsan."

 Kafasını olumlu anlamda salladı. "Bana uyar. Aklında bir yer var mı yoksa ben herhangi bir yere mi gideyim?"

 Omuz silktim. "Bana her yer uyar."

 Doğruyu söylüyordum, onunla olduğum sürece mekan pek de önemli değildi gözümde.

 "Tamam o zaman..." son kelimeyi uzatarak söylediğinde kısaca gülümsedim. Tatlıydı.

••• 

 En berbat hallerimden birindeyken şehrin en ünlü restoranlarından birisine geleceğimi asla tahmin etmezdim. Hem de Lee Jeno ile geleceğimi hiç ama hiç tahmin edemezdim.

 Neyse ki restoran, konsepti açısından ayrı odalara sahip bir sistemi vardı da fazla rezil olmamıştım. Gerçi Jeno da gayet düz giyinmişti fakat giydiği şeyleri hep çok pahalılarmış gibi taşıması nedeniyle şu anda da parlıyordu. 

 "Daha önce burada bulunmuş muydun?"

 Bana yöneltilen soruyla kafamı menüden kaldırıp karşımda oturan Jeno'ya baktım.

 "Annemin doğum gününü kutlamak için veya bazı toplantıları için birkaç kez gelmiştim."

 Omuzları düştü. "Seni şaşıracağın bir yerlere götürmek istemiştim."

 "Beklentilerini kırdığım için özür dilerim. Şaşırmadım ama seninle birlikte ilk defa gelişim olduğu için daha farklı hissettim."

 İçinde bulunduğumuz durum gerçekten çok farklı ve anlaşılmazdı. Yakındık ama gerçekten birlikte değildik. Zannımca karşılıklı duygular içerisindeydik ama bunu da bilmiyormuşuz gibi davranıyorduk ikimiz de. Eh, pek bir şikayetim yoktu çünkü onunla vakit geçirmeye devam ediyordum ve eğleniyordum da.

 Yemek siparişlerimizi verdikten sonra küçük odanın penceresinden dışarı bakmaya başladım. Hâlâ yağmur yağıyordu. Havanın sıcaklığı üstüne bir de yağmur yağması havayı iyice ağırlaştırmıştı. Yüzümü elime yaslayarak dışarı bakarken içimden de Jeno'yla gelirken radyoda dinlediğimiz şarkıyı söylüyordum.

 "Fotoğrafını çekebilir miyim?"

 Bakışlarımı ona yönlendirdim. "Ne?"

 Çok sık fotoğrafımı çekmek istemeye başlamıştı ve bu biraz garipti ama en güzel fotoğraflarımı da hep o çektiği için bir şey demiyordum. Ayrıca benim de işime geliyordu, o beni çektikten sonra onu da fotoğrafa dahil etmenin bir yolunu buluyordum hep. Böylece birlikte olan anılarımızın kalıntıları artıyordu.

I'll Die AnywayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin