Kabul Mü? Red Mi?

156 35 54
                                    

"Bir ölüm haberiyle yıkılmak çoğu zaman bir ölünün, ölüşüne defalarca kendini inandırmaktan ve şahit olmaktan daha kolaydır..." (Yazarınız)

Buyrun bölüme geçelim :))

Buyrun bölüme geçelim :))

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Çaresizlik... insanın içine işlemiş bir duyguydu. Çoğu zaman dibe vurduğumuzda baş gösteren, insanın tüm savunma mekanizmasının durduğunun en kuvvetli göstergesiydi. Son zamanlarda fazlasıyla tanıdık olan bu duygu, sanırım nefes almamı güçleştiriyordu da...

İki arada bir dere de kalmışlığımın çaresizliğiyle bir o yana bir bu yana yalpalamaktan başka yaptığım bir şey yoktu bir haftadır.

Evet o mektubu okumamın ve cevapsız bırakmamın üstünden, o hastane odasında çaresizliğin dibine vurmuş olmamın ve hâlâ diplerde geziyor oluşumun üstünden tam iki hafta geçmişti. Bu süre zarfında mektupta yazan şeylerden kendisine uygun bir hareket sergileyebildiğim tek rica hakkımı ona helal edişim olmuştu. Benden onunla evlenmeyi kabul etmesem bile ona hakkımı helal etmemi rica etmek şöyle dursun resmen yazı yoluyla yalvaran ve bunu en içimden hissettiğim yakarışa sessiz kalamamıştım.

Bunu beni sevdiği için yaptığını falan düşünmüyordum. Kaldı ki aramızda böyle bir munasebetin olması düşünmek istediğim şeyler arasında bulunmuyordu. Benliğimi sarmalayan çaresizlik hissi ise; düşündüğüm ve düşünmek istemediğim şeylerden tamamen ayrı olarak, beni korumak zorunda olduğunu iddia eden bu adama içimde duyduğum sebepsiz güvenin ürünü olarak; onu reddetmem gerektiğini haykıran yanımda ortaya çıkıyordu.

Ne yapmalıydım? Bilmiyordum. Ama tek bildiğim akıl baliğ bir insan gibi oturup kendime düşünme süresi tanımak istediğimdi. Ki bu sanırım bir istekten daha fazlası olarak mecburiyetti...

Zihnimde yankılanan sözcükler gözlerimin önüne beni içine çeken bir girdap halinde sergilenirken bu durum çaresizliğimi ikiye katlıyor ve beni fazlasıyla zorluyordu. Duyguya bağlı olmayan tamamen mantığa dayalı bir evlilik yapmak; gönlümde bir buçuk yıla dayalı sarılmayı bekleyen ve benim kendisi konusunda iyice uzmanlaştığım doktorluğuma rağmen hâlâ üzerinde bir dikiş tutturamadığım bir yara varken beni bi hayli zorlayan ikinci durumdu.

Pekâlâ madem istenilen evlilik mantığa dayalıydı. O zaman kati suretle duygularımı bir kenara fırlatmak ve bu meseleyi mantığımla ölçüp biçmek benim için mecburiyetten fazlası olmalıydı.

Şu zihnimin duvarlarına çarpa çarpa dönen bir gerçekti ki ne kadar kabul etmek istemezsem istemeyeyim ben müezzin kılığına bürünmüş kimliğine dair bu meslekten ve isminden başka hiç-bir şey bilmediğim bu adama güveniyordum. Ne zamandan beri olduğuna dair net bir şey söyleyemesem de en azından abimden bahsettiğinden beri güvendiğimden emindim.

Onu o kılıkta o kıyafetlerle düşman bellediğimiz insanların içinde görmekte beni tam bu hususta yıkmıştı zaten. Aslında yıkıldığım nokta, en baştan beri ona duyduğum ama farkında olmadığım güvenimin temelinden sarsılmasıydı. Peki neden güveniyordum ona? Hislerimin cüretkar bir yakarışla mantığıma karşı gelmesi ruhumu zora sokuyordu. Tüm bu duygu ve mantık karmaşamın içinde bir husus daha vardı ki o da tutmayan ve hâlâ hissetmediğim bacaklarım. Yarın son bir ameliyata girecektim. Ve bu sonucu belirlemek için koyulacak son nokta olacaktı.

BİR KUDÜS MASALI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin