Ayrılıklar Diyarı Kudüs

300 71 57
                                    

Esselamu aleykum...

Yine duygusal yine duyguların birbirine girdiği bir bölüm...

Ayrılıklar diyarı Kudüs de hava yine puslu... Kudüs de gece yine zifiriydi... Hava kararmış, bedenimi yine bir ürperti kaplamıştı. Her güneş battığında aynı acı ruhumu kaplıyor, hıçkırık ve göz yaşları; söylemek istediğim ama söyleyemediğim kelimelerimle birlikte boğazıma düğümleniyor, yüreğimi yakıyordu. Yalnız olduğumu en çok güneş gökyüzünü terk ettiğinde hissediyordum. Hayatımı güneş olup aydınlatan babamdan sonra geceleri aydınlatan dolunay gibi beni sözleriyle rahatlatan, nasihat ve desteğiyle yolumu aydınlatan dolunayımı... annemi de kaybetmiştim...

Babamın vefatından sonra doktorların dediğine göre üzüntüden amansız bir hastalığa yakalanmıştı. İki sene mücadele etmesine rağmen kurtulamamış hastalığa yenik düşmüş ve gitmişti. Benim gündüzlerim babamdan sonra gecelerim ise annemden sonra zifiri karanlığa boyanmıştı. Ve ben hiçbir şey yapamamıştım onu kurtarmak için. Gözümün önünde erimişti ve benim elimden hiçbir şey gelmemişti. Kollarımda vermişti son nefesini. Gerçekleştirmemi istediği hayalleri vardı ama onları bile göremeden vefat etmişti. 15 yaşımda babamı, 17 yaşımda annemi kaybetmiştim.

Ondan sonra söz vermiştim kendime. Başka çocuklar da benim gibi annesiz kalmasın diye annemin hayalini gerçekleştirecek ve doktor olacaktım. Oldum da ama zamanla öğrendim ve imanım bir konuda iyice güçlendi ki o da hiçbir insanın ölüm ve yaşamının Allah'tan başka kimsenin elinde olmadığıydı. Profesör de olsan alanının en iyi doktoru da olsan sadece Allah'ın yaşamasını ve sağlığına kavuşmasını dilediklerine yardım edebiliyordun. Bu gerçekle yüzleştiğimde her ameliyatıma dilimde zikir ve sayısız duayla abdestli şekilde girmeye ve ölen yahut iyileşme imkanı olmayan insanlara yardım edemediğim için kendimi daha az suçlamaya başlamıştım.

Tamamen suçlamayı bırakmam mümkün değildi belki. Çünkü ameliyathane koridorlarında umutla bekleyen insanların gözlerine baka baka, gözlerinde ki umut ışığının kaybolmasına sebep olmak çoğu zaman kendimden nefret etmeme sebep oluyordu ve bu duygunun önüne geçemiyordum.

Annemden sonra annemin doktor olmamın dışında ikinci bir hayalini daha gerçekleştirmiş yıllarca ailecek gelmeyi hayal ettiğimiz topraklara ailemden yanıma kalan kutup yıldızım ve can parem ile ayak basmıştım.

Keşke yine de kaybım bunlarla sınırlı olsaydı ama değildi... maalesef ki değildi... İsrail de yapmıştı yapacağı kötülüğü bana. Hoş zaten kötülükten başka bildiği bir şey yoktu ya! Güneşim ve ayım sönüp karanlıkta kaldıktan sonra geceme de gündüzüme de yol gösterici olan, gecemin tek aydınlatıcı ışığını kutup yıldızımı da o çok görmüştü ve ayırmıştı benden...

Düşüncelerimden geçen umutsuzluğu ve isyana kaçan sözleri fark etmemle birlikte başımı hızla iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım ve tövbe ettim.

"Özür dilerim Rabbim... Elbette bana yazdığın kadere razıyım. Affet canım çok yanıyor. Şu güneşin battığı her gün ve ayı göremediğim her gece gökyüzü gibi karanlıkta kalıyor sol yanım..."

Gözümden düşen bir damla yaşı silerken arkamdan gelen sesle o tarafa döndüm.

"Sakın Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersin sanma! Ancak onları, gözlerin dehşetten fırlayacak gibi olduğu bir güne erteliyor. (İbrahim/42)"

Can paremin söyledikleri kalbimin hem irkilmesine hem de rahatlamasına vesile olmuştu. Gözümden düşen birkaç damlayla beraber koşup sarıldım ailemden yanıma yadigar kalmış tek kişiye... benden sadece iki yaş küçük kız kardeşim Mehpare'ye...

BİR KUDÜS MASALI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin