Final (Part 2)

98 19 67
                                    

"Yüreğimin yarısı Mekkedir,geri kalanı Medine dir.Üstünde bir tül gibi Kudüs vardır." (Nuri Pakdil)

✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨

Savaş gün ışığının ilk kızıllığı gibi göz alıcı bir gerçeklikle doğacaktı üzerimize. Göz gözü görmeyecek, kimse kendinden başka kimseyi düşünmeyecekti. Filistin bir dirilişe şahitlik ederken, kıyametvari bir dehşete de ev sahipliği yapacaktı belki de. Yüzümde ki peçe nefes almamı biraz zorlaştırsa da bundan başka tanınmamak için bir yol bulamamıştım. Normalde Başkan tarafından salınmış biri olarak tanınsam da sorun olmazdı. Ancak Başkanın kendine gelme ve her şeyi anlama ihtimaline karşı tedbirli olmak zorundaydım. Şu an için Seyfullah ve İbrahim sayesinde Başkan'dan çıkış aldığımı gösteren sahte bir kartı üzerimde taşımam ve bu peçe tek tedbirimdi.

Aslında çıkarmak istemeyecek kadar da benimsemiştim onu şu birkaç günde. Tutsaklığımdan kurtulalı sadece birkaç gün oluyordu. İbrahim'i hâlâ hiç görmemiştim. Abimin, Feyzullah gibi görünüp, benim hapisten çıkarılma emrimi vermesinden bir gün önce uzaktan uzağa gözlerimizle anlaşmış, birbirimize uzaktan veda edebilmiştik sadece.

Hapisten çıktığım anda soluğu hastanede almıştım. Oranın boşaltılmasını durumu çok ciddi olan hastaların da daha güvenli bir hastaneye sevkini istemiştim. Eğer bu hastanede kalmaya devam ederlerse iyileşemeden ölme ihtimalleri çok yüksekti. Onlar ölmeyecek ve hastane savaş anında bombalanmayacak olsa bile savaş esnasında yaralanacak insanların tedavi görecekleri bu hastaneye ihtiyaçları olacaktı. Bu birkaç gün içinde hastaların sevki yapılmış, taburcu olabilecek duruma gelenler taburcu edilmişti.

Her tarafta fazlasıyla sinsi ve gizli bir savaş hazırlığı vuku buluyordu. Hem düşman tarafta hem de direk olarak bizim içimizde. Herkes birçok şeyin farkındaydı ama hiçbir şey olmuyormuş taklidini çok güzel yapıyorlardı. Beklenen gün yarındı. Şifa'yla ben tutsakken konuşulmuş ona durum anlatılmış ve dikkatli olması gerektiği en başından söylenmişti. Feyzullah her an geri dönebilirdi. Ama şundan emindim ki bu dönüş çok da hızlı olmayacaktı. Çünkü hem makamının ve derecesinin artması hem de Seyfullah'ı öldürme düşüncesiyle yanıp tutuşuyordu.

Ok çantamı sıkı sıkıya kavrayarak yoluma devam ettim. Tehlikeli olduğunu bilsem de o sığınağa tekrar gidecektim. Şuan için Allah'tan bir zeval gelmezse herkes güvendeydi. Düşünmem gereken pek bir şey kalmamıştı. Ama o sığınaktan almam gereken şeyler vardı. Babamın emaneti ola defter gibi...

Sığınağa vardığım da sessiz ve tedbirli adımlarla odama ilerledim. Tam olarak bu kapının önünden kaçırılmıştım. Odaya girdiğimde defteri aramaya başladım. En son buraya koyduğumdan emindim ama bulamıyordum.

"Bunu mu arıyorsunuz hanımefendi?"

Karanlıktan gelen bu fısıltılı ses neden herşeyi berbat ettiğimi düşünmeme sebep olmuştu ki? Hızla çarpan kalbimi sakinleştirmek için elimi göğüs kafesimin üzerine koyarak derin bir nefes aldım ve saliseler içinde gerçekleştirdiğim bu işlemden hemen sonra ok çantamdan bir ok alıp sesin geldiği yöne doğrulttum. Tabii ki durup nefeslenmeye vaktim olmadığını biliyordum.

"Kimsin sen?"

Odanın önünde yanan meşale bir slüeti gözümün önüne serdiğinde elimdeki ok titredi, kalbim tekledi ve gözlerim doldu.

"Hiç değişmeyeceksin değil mi canımın içi? Kendini tehlikeye atmaktan hiç vazgeçmeyeceksin."

Canımın içi...

Ben bir hitaba hasret kalınabileceğini tam olarak şuan ferahlayan kalbimle anlamıştım.

"Kutup yıldızım?"

BİR KUDÜS MASALI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin