O Yaşıyor Mu?

154 35 37
                                    

"Ey Ademin oğulları ve kızları! Her birinize selam olsun. Son haftalarda dünya üzerinde yaşanan katliamlardan daha bu hafta içinde çıkan Müslümanların ayaklanmalarından haberiniz vardır diye zannediyorum. Dünya bir bataklığa döndürülmek isteniyor ve bunu isteyenler isteklerini gizlice sinsi planlar kurarak değil artık bizatihi açıktan insanların gözüne baka baka yapıyor.

Tuhaf olan onların bu emellerini gerçekleştirmek istemeleri değildir. Tuhaf olan bu emellere karşı çıkanların  onların yanındaymış gibi sessizce durmalarıdır. Allah Maide/60 da

"
قُلْ هَلْ اُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذٰلِكَ مَثُوبَةً عِنْدَ اللّٰهِۜ مَنْ لَعَنَهُ اللّٰهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَاز۪يرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَۜ اُو۬لٰٓئِكَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضَلُّ عَنْ سَوَٓاءِ السَّب۪يلِ

De ki: "Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allah'ın lanetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile şeytanlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır." Buyurmuştur.

Bu ayetin inme sebebi ise Yahudilerdir. Ayetin tefsiri şu şekildedir; Allah Yahudileri denemek için cumartesi günleri çalışmalarını katiyyen yasaklamışlardır. Balık avlayan Yahudilere ikinci bir imtihan olarak Cumartesi günü  onların her zaman balık avladığı göle her zamankinden daha da fazla balık göndermiş ve bu durum Yahudilerin kulağına gitmiştir. Bunu duyan Yahudiler yasağı çiğnememek ama balıkları da avlayabilmek için bir hileye başvurmuşlardır. Sözün tam manasıyla Allah'ı kandırmaya kalkmışlardır. Cumadan göle ağlarını bırakıp, cumartesi gününü çalışmayarak geçirmişler ve pazar günü gidip ağa takılan balıkları almışlardır.

Bunun üzerine Allah onların bu yasağı çiğneyenlerini ve onlar bu yasağı çiğnerken sesini çıkarmayanları ayette de geçtiği üzere domuzlara ve maymunlara çevirmiştir. O gün Yahudilerden tek bir firka kurtulmuştur; o da bu hileyi yapanları uyaran ve onlara bunu gerçekleştirmemeleri için nasihatlerde bulunan fırkadır.

Şimdi size sesleniyorum bu gazeteyi okuyacak belki haberlerden duyacak vicdan sahipleri! Bu kıssayı boşuna anlatmadığımı da kastımın ne olduğunu da hepiniz anlamışsınızdır diye düşünüyorum. Biz ve dünyanın bir çok yerinde ki kardeşleriniz zulüm görüyor. Biz sesimizi çıkaramıyoruz. Çıkardığımızda da bir daha çıkaramayacak hale getiriliyoruz. Ya işkencelerden ölene kadar hapislere mahkum ediliyor yada direkt olarak sesimiz kesiliyor. Buna rağmen bazen öyle bir zulüm gerçekleşiyor ki gözümüzün önünde susmamız mümkün olmuyor. "Canına susamak" deyimini biz söylemiyor, yaşıyoruz. Sadece bu yıl 300 evimiz yıkıldı. Bir hafta içinde 243 müslüman yaralandı. Bunlar haberlere yansıyan sayılar. Bir de arka planda ki bilinmeyenleri düşünmeyi vicdanınıza bırakıyoruz. Herkesten tek bir ricam var elinizi vicdanınıza koyun ve kendinizi kısa bir süre sorgulayın. Vesselam.
                                              İMZA: KALEM

Bir yazıya bir isme bakmaktan gözlerim şaşı olacaktı neredeyse. Bu neydi şimdi? Bunları ben yazmamıştım ki. Tamam şu bir gerçekti her kim yazmışsa bizim yanımızda ki bizim tarafımızda ki biriydi. Ama kimdi? Bu görevi şimdiye kadar sadece iki kişi üstlendi. Bunlardan biri bendim. Diğeri de....

Derince bir nefes alıp tavana diktim gözlerimi. Sıkıntıyla geri verdiğim nefes hiç bir sorumun cevabını alamamamdan kaynaklıydı şüphesiz.
Gözümden süzülen bir kaç damla yaş kafa karışıklığımın bir tecellisiydi. O yaşıyor muydu? Yoksa bu da bu devletin oyunlarından biri miydi? Onun yaşadığına ailesini inandırıp başka türlü bir işkenceye mi tabi tutacaklardı bizi? Bu belirsizliğin her türlü işkenceden daha fazla işkence olduğunu biliyorlar mıydı acaba? İçimde huzurla yeşeren ömrüm boyunca umutla filizlerini suladığım koca bir orman haline gelmiş hayallerim tek tek ateşe verilmişti. Ve ben cayır cayır yanıyordum. Kulaklarımda duyduğum tek ses o fısıltı şeklinde gelen çıtırtılardı. Eğer o yaşıyorsa ve bunu benden saklıyorsa tüm özlemimi de hayallerim ve umudum gibi yakıp öfkemin ve kırgınlığımın aleviyle onu kül edebilirdim. Önce ben yanardım ama onu yakmaktan da geri durmazdım. Çünkü bu hangi bahanenin arkasına sığınılırsa sığınılsın kabul edilebilecek birşey değildi benim için. Ben kabul etsem kalbim kabul etmeyecekti.

Hiç yanımdan ayrılmayacağına beni ikna etmiş bir kutup yıldızının göğümden kayıp gitmesi beni yıllarca bi karanlığa mahkum etmişken ve ben o karanlıkta her gün boğulurken ona olan taze özlemimin ve ona kızmayışımın tek sebebi şehadetiydi. Ama yaşadığı halde beni bundan haberdar etmeyip hangi bahaneyle olursa olsun göğümü zifiri karanlığa mahkum ediyorsa bu, o karanlığa onu da mahkum etmem için yeterli bir sebepti. Şimdi yapılacak tek bir şey vardı o da bu yazıyı kimin yazdığını bulmak.

☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘
Genç doktor hastanedeki rutinini gerçekleştirmiş bolca acı yüklenerek mola için oturmuştu. Hastanenin önünde ki sokaktan gelen küçük bir kızın çığlıklarını işittiğinde oraya doğru koştu.

Bir kamyon dolusu asker bir binanın önünde ellerinde tüfeklerle durmuş, binadan çıkarttıkları erkekleri tek tek arabalarına bindiriyordu.

"Nereye götürüyorsunuz abimi!"

"Benim abim nerdeee! Arapça biliyorsun hain adam şöyle nerde! Abimi götürdünüz yetmedi mi? Şimdi babamı da götürüyorsunuz. Nereye gidiyorsunuz?!"

"Göreceksiniz Filistin'i kurtaracağız ve sizi buradan kovacağız! Burası bizim topraklarımız! Biz kalacağız, siz gideceksiniz!"

Genç doktorun ağzı küçük çocukların savurduğu tehditlerden dolayı açık kalmıştı. Şaşkınlığını saklayamadığı ortadaydı. Bu halkın her bir ferdi çok güçlüydü ama çocukların cesareti ve feraseti onu hem hayrete düşürmüş hem de gurur duymasına sebep olmuştu. Küçük bir kız çocuğunun yumuklarını karşısında ki askere savurması, küçük bir bedende hayat bulan büyük bir cesaretin ve imanın göstergesiydi.

Şu bir hakikatti; gerçek cesaret hakikaten imanla orantılıydı. Bir beden küçük de olsa büyük de olsa içinde beslediği imana orantılı olarak yüreğinde cesaret filizleniyordu. Bu küçük Filistinli kız da bunun canlı örneği olmuştu.

Askerlerden biri kızı şiddetle ittiğinde küçük kızın annesi feryadı kopardı. Mihra küçük kızın elinden tutup kaldırırken ağlamasını beklediği kız ayağa kalkar kalkmaz bağırmaya devam etmişti.

"Gücünüz sadece bize yetiyor değil mi? Sefaletiniz metrelerce öteden görülecek kadar fazla. Hepimizden o kadar çok korkuyorsunuz ki elinizde şu metal ağırlıklar olmadan kapılarımıza gelmeye cüret bile edemiyorsunuz! Yazık!"

Askerler bu sözlere daha fazla dayanamamış olacaklar ki biri namluyu küçük kıza doğrulttuğu gibi ateş etti. Gelen ateş sesiyle göğe uzanan feryat vurulanın küçük kız olmadığı anlaşıldığında rahat bir nefes almak üzere olan insanların vurulanın kimliğini anlamalarıyla daha da yüksek bir şekilde göğü inletmişti...

☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘
Esselamu aleykum

Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi şuraya alalım.

Sice vurulan kimdi?

Kitabın ilerleyişi nasıl gidiyor?

Rabbim'e emanet olun.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere...

BİR KUDÜS MASALI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin