'
"Etli ramen mi bu?" Dedi Felix poşeti boşaltırken. "Kimin için aldın bunu?""Sebzeli kalmamıştı." Dedim elimi kurularken. "Ben de hiç yoktan etli alayım dedim."
"Seungmin ama et senin midemi bulandırır. Yerken bir şey hissetmesem bile sonradan çok kötü oluyorsun."
Felix'in hatırladığı bilgiyle gülümseyip onun sarı saçlarını elimle karıştırdım. O tatlı bir arkadaştı ve benim hakkımda bir şeyleri hatırlaması beni güvende hissettiriyordu. En azından ben böyle adlandırıyordum.
"Biliyorum ama yine de alayım dedim." Dediğimde omzumu patpatladı ve kocaman bir şekilde gülümsedi.
"Şimdi ben sana sade erişteden daha güzelini yaparım hiç sorun değil!" Diyerek hızlıca mutfağa doğru ilerleyince kahkaha attım ve hemen onun ardından fakat yavaşça mutfağa ayaklarımı kaldırmadan ilerleyerek süründüm.
Böylece kendimi sürükleyerek bir şekilde mutfaktaki sandalyeye oturtmuş oldum. Sandalyeye oturduğum an dizlerimi kendime çektim ve kafamı dizlerimi yasladım.
"Bugün." Diye başladım bitiremeyeceğimden emin olsam bile bir şekilde cesaretlendiğim cümleme. "Ben markette Minhoyla karşılaştım."
"He? Minho mu?" Dedi ve arkadasını döndü Felix. "Onun orda ne işi varmış?"
"Ne bileyim ben." Dedim yutkunmaya çalışarak. Sanki yutkunmaya çalışırken daha da büyüyordu içimde oluşan yumru. Daha da batıyordu bana. "Yanında bir kız vardı ama."
"Nasıl bi anlat bakayım."
"Böyle şu boylarda, kısa saçları var hatta mavi." Dedim elimle kızın boyunu gösterirken. Felix'in kim olacağını tanıyacağını biliyordum. Çünkü Felix gelmiş geçmiş en büyük çevreye sahipti. Herkesi tanıyordu ve daha herkes de onu tanıyordu.
"Soo Yun?" Doğru bildiği isimle zoraki bir gülümseme kondurdum yüzüme. "Buralarda olacak birisi değil aslında."
"Ben de daha önce hiç görmedim." Dedim hafifçe sallanarak. "Ama ne bileyim. Uzun zamandır görmüyordum. Garip hissettim."
Berbat hissetim.
Tek kelimeyle berbat. Kendi duygularımla kendimi rezil etmekten başka hiçbir şey değildi bu. Aralarındaki ilişki zerre umurumda değildi, olamazdı da zaten, kim olursa olsun birinin ilişkisine burnumu sokma hakkına sahip olamazdım ben.
"Minho'dan rahatsız mı oluyorsun Seungmin?"
O an sanki tetiklenmiş gibi hissettiğimde bir anda ayaklandım ve ellerimi masanın üzerine koydum. Böyle değildi! Böyle olamazdı. Benim böyle hissetmem yanlıştı. Bu düşüncemi belirtmem yanlıştı. Felix'e bu düşünceyi aşılamam çok, çok yanlıştı! Bunu nasıl yanlış anlardı?
"Ben öyle demek istemedim,Öyle demek istemediğimi biliyorsun." Dediğimde Felix bana doğru yaklaşık omuzlarımdan hafifçe tuttu ve geri yerime oturmam için destekledi.
"Bazı şeylerin sana zor ve ağır geldiğinin farkındayım Seungmin. O yüzden lütfen bana anlatmaktan çekinme. Ben sana yardım etmek için burdayım."
"Ondan değil Felix! Gerçekten ondan değil!" Dedim Felix'in kolunu çekiştirerek. Yanlış anlaşılmak istemiyordum. İçimdeki duygularım birbirine kanlıca savaş açmasına rağmen nefret ediyordum. Ama bunu dile getiremiyordum. Sanki dile getireceğim an büyü bozulacakmış gibi hissediyordum. Büyü değil de sanki lanet okunmuş gibiydi üzerime. Hiçbir şekilde çıkamıyordum içinden.
"Sadece onların benden rahatsız olduğunu düşünüyorum. En azından öyle düşünmeye başladım."
Yalan değildi. Jisung ve Jeongin çok tatlı iki insandı. Beni sevmek veya sevmemek onlara kalmıştı fakat beni çok nazik bir tutumla karşılamışlardı. Saygu duymuşlardı.
Yine de elimde değildi. Onların iyilikleri hiçbir şekilde kendimi sürüklediğim boşluktan çıkmama yardımcı olmuyordu. Sorun en başından beri Minho'ydu. O olmasıydı. Başka hiçbir şekilde bir açıklama yapamıyordum. Bütün yollarım sadece onu buluyordu ve bu sinirimi bozuyordu.
Her ne kadar özür dilerse dilesin, af isterse istesin asla kalkamayacak bir yük yüklemişti bana ve ben bunun altında ezilmekten başka hiçbir şey yapamıyordum. O ise hala bir enayi gibi bilmediği suçu hakkında özür dileyip duruyordu ve konuşmak istiyordu.
Yüzüne bakacak cesaretimi zor toplarken benden nasıl böyle bir şey isteyebilirdi? Onun konuşmaya çalışmak bile acı vermekten başka hiçbir şey yapmıyordu bana.
Yavaşça yutkundum ve Felix'in vereceği tepkiyi bekledim. Başta biraz durdu, daha sonrasında eğilip sıkıca sarıldı bana. Sarılmaktan ziyade karnına denk gelen kafamı kendisine doğru çekti ve kollarını sıkıca etrafına sardı.
"Sen ne düşünürsün ve ne dersem düşüncelerin değişir bilmiyorum ama senin hakkında asla kötü bir şeyler söylemediler Seungmin. Sana yemin ederimki."
"Felix-"
"Seni bir şeyler üzüyor Seungmin." Dediğinde araladığım ağzımı geri kapattım. Konuyu bir şekilde buraya getireceğinin farkındaydım ama hiçbir şekilde bu cümleyle başlayacağını düşünememiştim.
"Ben bunun çok farkındayım ve sen bana anlatmamak için elinden geleni yapıyorsun ama," dedi ve benden ayrılıp ellerimi sıkıca tuttu ve hizama gelecek şekilde dizlerinin üstüne çömeldi.
"Sen istemesen bile bir gün, bir gün seni neyin bu kadar üzdüğünü bulacağım. Sana yemin ederim ki onu bulacağım ve yok edeceğim."
Kendi arkadaşını da yok edebilecek misin Felix?
Her şeye rağmen arkadaşın olarak kalan ve seni küçük kardeşi olarak gören arkadaşını, benim gibi sonradan gelme biri için feda edebilecek misin?
Söylediklerinin bana yardımcı olmadığını nasıl söyleyebilirim? Nasıl diyebilirim sana bunları? Beni düzeltebilecek şey de yıkan şeyin ta kendisi nasıl derim sana, nasıl üzebilirim seni?
Keşke duygularım bedenime yansıyabilseydi diye diledim kendi içimde. Çok diledim ki, Bir gün ağlayayım ve kurtulayım bu acıdan. Her şey bitsin gitsin, normal bir hayatım olsun diye çok yakındım tanrıya.
En çok da sevdiğim şeylerin bana zarar verdiğini anladığımda ağlamak için yalvardım ona. Bu acıyı sadece kendimde taşımalıydım, bana bu hak görülmüştü. Bunu inkar edemezdim.
"Ben böyleyim." Dedim ona bakıp gülümseyerek. "Sana anlatamadığım şeyler için lütfen bana kızma. Yanımda olmanı dile getirmen bile benim için nelere değer biliyor musun sen?"
"Asıl sen değerinin farkında mısın?" Dedi Felix kaşlarını çatıp. "Eğer seni bir daha böyle yıkılmış görürsem hiç affetmem seni!"
"Tamam tamam." Dedim gülerek.
"Seungmin söz ver!" Dediğinde asla gücüm olmasa bile kendilinden çıkan sesimle güldüm ve kafamı hafifçe salladım.
"Çalışacağım."
Tutamayacağım bir şeyin sözünü veremezdim. Eğer olmayacak veya tekrarlayacak bir şeyin sözünü verirsem ve tekrar o hatayı yaparsam burada üzülecek ben değil, söz verdiğim insan olurdu. Ve kendi değerini göremeyen benim gibi biri için bunun olma ihtimali beni çok korkutuyordu.
Ama bazen bu korkularımın gereksiz olduğunu düşünüyordum. Her ne kadar bu kötü düşüncelerimden kaçamasam da, mahkum kaldığımı düşünsem de, şu an üzerime aldığım mavi battaniyeyle masaya kafamı koymuş en yakın arkadaşımın bana sebzeli ramen yapmaya çalışmasını izlerken içimde bir şeylerin hala güzel olduğunu hissediyordum.
Belki de bugün bazı şeyleri boşverip sadece dinlenmeliydim.
Evet, biraz uyku eminim bu güçsüz bedenime ilaç, yeterince güçlü olan ruhuma şifa olacaktır benim için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sorry, i love you -2min.
FanfictionSana yakın olmak için yaptığım şey aramıza duvar örmekmiş, diyecek hiçbir şeyim yok. Kendimi suçluyorum, seni suçluyorum.